27 Mayıs 2016 Cuma

Ününe Ün Katmış Sanatçılardan Vinci, Bartholdi ve Levni’nin Hayat Analizi

Leonardo da Vinci


İtalyan bügini ve sanatçısı. 1452’de Vinci’de (İtalya) doğdu, 1519’da Ambroise (Fransa) yakınlarında öldü.


Evrensel dâhi, XV. Yüzyılın sonlarında sanat ve edebiyatın yeniden doğmasında büyük payı olan bu v çok yönlü dfihlnln hangi tarafına daha çok hayranlık duyulacağı bilinememektedir. Bu dev sanatçı, sâdece dâhi bir ressam ve heykeltıraş olmakla kalmamıştı. Leonardo da Vinci aynı zamanda matematikçi, astronomi bilgini; Milano ve Pavia katedrallerinin İnşaat planlarını çizen bir mimar; tesviye havuzu, planör, dalgıç elbisesi, paraşüt, tank, yeraltı kalesi, otuz üç el ateş edebilen mitralyöz gibi çeşitli yapıların, araçların, projelerini tasarlayıp yapan bir mühendisti. Leonardo da Vinci boş vakitlerinde bir de kendisini eğlendirmek için çok İyi gitar çalar ve herkes tarafından beğenilen müzik parçaları bestelerdi. Bu büyük sanatçının en ünlü eseri olan Mona Lisa adlı tablo, bugün Paris’teki Louvre müzesinde bulunmaktadır.


Frédéric Auguste Bartholdi


Fransız heykeltraşı, 1834’te Colmar’da (Fransa) doğdu, 1904’te Paris’te öldü.


New York limanının ağzındaki Hürriyet Heykeli’yle dünya çapında bir üne kavuştu. Bartholdi’nin eserlerinde göze çarpan başlıca özellik, heybet ve ihtişamdır. Sanatçının, Belfort şehrinin 1870 savaşındaki direnişini ölümsüzleştirmek amacıyla sarp bir kayaya oyduğu 22 metre boyunda ve 11 metre yüksekliğindeki dev Belfort Arslanı karşısında hayrete düşmemek imkânsızdır. Ama Bartholdi asıl ününü 1886’da New York limanının girişine yaptığı Hürriyet Heykel’ine borçludur. Yüksekliği 93 metre olan bu dev heykelin içi boştur ve her yıl binlerce turist tarafından gezilir. Turistler heykelin elinde tuttuğu meşaleye kadar çıkabilir ve buradan bütün ihtişamıyla New York limanını ve Manhattan adasının gökleri tırmalayan dev yapılarını kuş bakışı seyredebilirler. Sanatçının bu eserleri dışında bugün bir müze olan Colmar’daki evinde Martin Schöngauer ve Alsacelı Genç Bağcı adlı iki dev heykeli yer almaktadır.


Levnî


Türk minyatür ve tezhip sanatçısıdır. Edirne’de doğduğu söyleniyor, doğum tarihi bilinmiyor, 1732’de öldü.


Minyatüre üçüncü boyutu, yani derinliği getirdi. Abdül celil, çocukluğundan beri güzel sanatlara büyük İlgi duynrdı. Küçük yaşta İstanbul’a gelerek saray nakış hanesine girdi. Daha sonra minyatür, müzik alanındaki başarıları sayesinde kısa zamanda devrin sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın dikkatini çekti ve saray nakkaşlığına getirildi. Sanatçı saray çevresinde Çelebi olarak anılırdı. Eserlerini «renkçi» anlamına gelen «Levnî» takma adıyla İmzalamıştır. Minyatür ve tezhip sanatlarında çığır açan bu büyük sanatçı, eserlerinde çok figürden kaçınır, bazen tek figür üstünde çalışırdı. Ayrıca figürlerinin her birine değişik yüz ifadesi vermiş ve böylelikle gerçekçiliğe doğru önemli bir adım atmıştır. Yaptığı en önemli yenilik ise iki boyutlu minyatür sanatına üçüncü boyutu, yâni derinliği getirmesidir.


 


 

20 Mayıs 2016 Cuma

Tarih Sahnesinde Yer Alan Çağın Ünlüleri

David veya Davy Crockett


Amerikalı avcı, yasama meclisi üyesi ve albay, 1785’e doğru Tennessee’de (Amerika Birleşik Devletleri) doğdu, 1836’da Texas’in Alamo şehrinde öldü.


Alamo savunmasına katılan efsane kahramanı, 1836 Şubatında Amerikalı Albay Travls, Meksikalılara yenildiğini anlamıştı. Alamo’da güçlü Meksika ordusu tarafından sarılmış bir avuç asker uzun süre bu duruma dayanamazdı. Birden uzaklardan neşeli bir gayda sesi işitildi. Davy Crockett, omuzunda emektar tüfeği Betsey, çarpışanların yardımına koşmuştu! Başında küçük Amerika ayısı postundan yapılmış kürklü şapkası, sırtında deri ceketi, ayağında mokasenleriyle bu Far West kahramanını Amerikalı askerler büyük heyecanla karşıladılar. Efsaneye göre bir ayda tam 47 ayı öldürmüş olan Davy Crockett, ayıları, inlerine girip zorla çıkaracak kadar cesurdu. Ama 6 Mart 1836’da Meksikalılar son bir baskına giriştiler. Bu savaş sırasında kahramanca ve yılmadan dövüşen Davy Crockett, sonunda vurularak öldü ve kısa zamanda hayatı efsaneleşerek ünü daha da arttı.


Buffalo Bill


William Frederick Cody, Buffalo Bill denir. Amerika’daki “Batıya hücum” hareketinin öncülerinden,  1846’da îowa’da (Amerika Birleşik Devletleri) doğdu, 1917’de Denvers’de (Amerika Birleşik Devletleri) öldü.


Millî kahraman, bizon Öldürmedeki ustalığıyla ün yapmıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nin uçsuz bucaksız toprakları üzerinde Kansas Pacific Railroad tarafından yeni bir demiryolu yapılmaktaydı. Şantiyelerde çalışan işçilerin taze et iaşelerini sağlamak gitgide güçleşiyordu. Bu iş İçin keskin bir nişancı bulmak gerekti. Demiryolu kumpanyası bu görevi William Cody’ye vermeği uygun buldu. William (Will veya Bill denir) Kuzey Amerikalıların «buffalo» adını verdikleri bizonların sürülerine, hayvanları ürkütmeden yaklaşmayı çok iyi bilen ve kurşunları hiçbir zaman hedefini şaşmayan bir avcıydı. Buffalo’nun şöhreti bu görev sayesinde bütün Amerika’ya yayıldı. Ancak Buffalo Bifl’e karşı beslenen hayranlık, onun bu eşsiz nişancılığının nereden geldiği öğrenildiğinde daha da arttı: Bufalo Bili bu ustalığını Sfyoux’lar ve Cheyenne’lere karşı kahramanca savaşırken kazanmıştı.


Lavoisier


Antoine-Laurent de Lavoisier. Fransız Kimyacısı, 1743’te Paris’te doğdu, 1794’te aynı yerde öldü.


Modern kimyanın kurucusudur. Maddenin yok olmadığını, yoktan da var edilemeyeceğini gösterdi. Lavoisier, oksijenin tabiattaki rolünü bilimsel olarak göstermiş, yavaş ve çabuk oksitlenmenin evrelerini ve cisimlerin yanabilmesi için oksijenin gerekli olduğunu ispatlamıştır. Tabiatta oksijen olmazsa cisimler yanamaz. Nitekim Lavoisier, yabancı bir madde ile yalıtılmış bir kömür parçasının oksijenle temas edemediği için çok yüksek derecelere kadar ısıtıldığı hâlde yanmadığını göstermişti. Çağdaşlarınca daha büyük şaşkınlıkla karşılanan başka bir olay ise Lavolsier’nin, suyun, hidrojenin oksijenle karışarak yanması sonucunda meydana geldiğini yani iki gazın birleşerek bir sıvıyı oluşturduğunu İspatlamasıdır. Lavoisler’nin çok sayıda bilimsel keşfi vardır. Ama ne yazık ki zamanında değeri bilinememiş ve Fransız Devrimi sırasında kendisi gibi diğer vergi kesenekçileri ile beraber ihtilâlciler tarafından giyotinle idam edilmiştir.


 

18 Mayıs 2016 Çarşamba

Vatel, Nicot ve Mercator

Vatel


Önce Fououet’nin, daha sonra Prens de Condo’nin metrdotel (baş garson), 1671’de Chantilly’de (Fransa) öldü.


Mesleğine olağanüstü bir saygısı vardı. Talihsiz metrdotel Vatel İn acıklı sonunu. Önlü Fransız kadın edebiyatçısı Madam de Sövignö, bize şöyle anlatıyor: Eşi bulunmaz mükemmellikte bir metrdotel olan Vatel, Prens De Condi’nln Chantllly’dekl şatosunda Güneş-Kral Louls XIV ve maiyeti şerefine verilecek akşam yemeğini hazırlamakla görevlendirilmişti. Bu yemek, her bakımdan Güneş-Kral’a yaraşır, göz kamaştırıcı bir şölen olacaktı. Bütün hazırlıklarını tamamlayan Vatel, yemek listesinde yer alan balıkları da sipariş etmiş, ancak bunların taze taze yenilebllmesi İçin özel- bir ulakla, son anda canlı olarak gönderilmesini İstemişti. Ne var ki servis vakti gelip çatmış, ama taze balıklar henüz gelmemişti. Bu durumda ümitsizliğe kapılan ve şerefinin lekelendiğini kabul eden Vatel kılıcını gövdesine saplamak suretiyle hayatına son verdi.


Nicot


Jean Nicot de Villemain, Fransız diplomatı ve bilgini,  1530 yılma doğru Nîmes’de (Fransa) doğdu, 1600 yılına doğru öldü.


Portekiz büyükelçisi iken, Fransa’ya tütünü getirdi ve yayılmasına yol açtı. Fransa kraliçesi Catherine de Mödicis, devamlı baş ağrısı çekiyordu. Jean Nicot, iyileşmesi için ona, ispanya ve Portekiz’de çok kullanılan tütün tozundan gönderdi. Bu tütün tozundan bir parça burnuna çeken kraliçe, kendisini daha iyi hissettiğini söyledi. Tütün de bu şekilde Fransa’ya girmiş oldu. Tohumu ekilmeye, yaprakları tüttürülmeye başlandı. Başlangıçta İlâç olan tütün, kısa sürede, aşırı bir alışkanlık halini aldı. Bu bitkideki, çok sigara İçenlerin sağlığına zararlı olan maddeye, çabucak «nikotin» adı verildi. Dolayısıyla insanlara çoğu kere, kötü bir alışkanlık vermekte katkısı bulunan Nicot’nun İsmi sık sık anılmaktadır. Nicot, diplomat oluşunun yanında, aynı zamanda büyük bir bilgindi de. Ölümünden sonra (1606’da), Fransız dili hakkında bir eseri yayımlanmıştır.


Gerhard Kremer Mercator


Flaman coğrafyacısı ve matematikçisi, 1512’de Rupelmonde’da (Belçika) doğdu, 1594’te Duisburg’da (Almanya) öldü.


Gemicilerin yararlanabileceği ilk dünya haritasını yaptı. Dünyanın ve denizlerin yüzeyi aşağı yukarı küresel bir biçimde olduğu için bunları düz bir harita üzerinde doğru olarak göstermek ve bu harita üzerinde tutulacak yönü bulmak kolay bir iş değildi. Ünlü Yunan bilgini Ptolemaios, yüzyıllarca önce enlem ve boylam çizgilerini çizmişti. Bunu göz önüne alan Mercator, yaptığı dünya küresi üzerindeki belirli noktaların, ekvatora dayanan bir silindir üzerinde İzdüşümünü çıkarmayı tasarladı. Bu şekilde meridyenler düşey, paraleller ise yatay olmak üzere doğrusal çizgiler şeklinde ortaya çıkıyordu. Dünyanın İlk haritası 1569 yılında yapıldı. «Mercator’un iz düşüm sistemi» devrimizde hâlâ, birçok hava ve deniz yolları haritalarının çizilmesinde kullanılmaktadır.


 

14 Mayıs 2016 Cumartesi

Şanı Döneminden Günümüze Taşan Hükümdarlar

Charlemagne


Carolus Magnus; Charlemagne veya I. Karl Veya Büyük Karl Prank kralı, sonra Batı İmparatoru. 742’de doğdu, 814’te Aix-la-Chapelle’de (Almanya) öldü.


Hemen hemen bütün Batı Avrupa’yı hükmü altına alarak Mukaddes Roma-Germen İmparatorluğunu kurdu. Azimli ve gözüpek Frank kralı Charlemagne, egemenliğin mümkün olduğu kadar geniş topraklar üzerinde kurmaya çalıştı. Uzun saltanatı süresince (771-814) yalnız 790 yılı, bir barış yılı oldu. Charlemagne; Lombardia’yı, Bavyera’yı, Saksonya’yı (Saksonlara karşı tam yirmi üç yıl savaştı) fethetti ve İspanya’ya yerleşmiş Araplarla savaştı. Charlemagne 800 yılının Noel günü. Roma’daki San Pietro kilisesinde. Papa III. Löone’nin elinden Batı Roma imparatorluğu tacını giydi. Bu taç söylentiye göre, İsa’nın haçından çıkma bir demir çivinin çevresine işlenmiş olup, kuyumculuk sanatının bir şaheseriydi. Süslü sakallı büyük imparatorun kişiliği çabucak efsaneleşti: XII. yüzyılda söylenen destan türkülerinin ilk kahramanlarından biri oldu.


Alparslan


Büyük Selçuklu hükümdarı, 1029’da doğdu, 1072’de Merv’de (Horasan) öldü.


Malazgirt zaferiyle Anadolu’yu Türklere açtı; Türkler bu zaferle ebedi bir yurt kazandılar. Alparslan, babası ölünce Horasan meliki, amcası Tuğrul Bey’i ı ölü nü üzerine de Selçuklu sultanı oldu. Önce ülkesindeki isyanları bastırdı. Büyük Selçuklu devlet adamı Nizamülmülk’ü kendisine vezir yaptı. Sonra fetihlere başladı. Azerbeycan ve Kafkasya üzerine yürüdü, Gürcü ve Ermeni krallarını vergiye bağladı. Ani ve Kars’ı aldı. Mısır seferine çıktığı sırada, Bizans imparatoru Romanos Diogenes’in yüz bin kişilik bir orduyla doğuya doğru ilerlediğini haber aldı. Hazırlıklarını tamamladıktan sonra elli bin kişilik ordusuyla Malazgirt’e geldi. Burada iki ordu şiddetli bir savaşa tutuştu. 26 Ağustos 1071 cuma günü Alparslan, askerlik tarihinin en büyük zaferlerinden birini kazandı. Bizans ordusunu darmadağın ederek Romanos Diogenes’i esir aldı. Bu zafer, Türk devletinin bundan sonraki bin yıllık döneminin başlangıcı oldu.


Mahmud


Gazneli Mahmud, Gazneliler devletinin ünlü hükümdarı,  967 veya 969’da Buhara’da doğdu, 1030’da Gazne’de öldü. Gazneliler devletini siyasî, askerî ve kültürel bakımdan güçlendirdi, İslamiyet’in yayılmasında önemli rol oynadı.


Gazneli Mahmud, 999 yılında Gazne hükümdarı oldu. Yaptığı savaşlarla İran, Azerbaycan ve Türkistan’ı ele geçirdi, ülkesinin sınırlarını Ceyhun’un ötesine, Harzem’e kadar genişletti. 1005 yılında ünlü Hind seferlerine başladı. 1009’da Hind racalarını dize getirerek Pencap’ı aldı. Lfihur, Delhi gibi Hind şehirlerindeki hâzineleri ve sanat eserlerini Gazne’ye götürdü. Bu şehri cami, okul ve kütüphanelerle süsleyerek Türk ve Islâm dünyasının bilim ve kültür merkezi hâline getirdi. Devrin ünlü düşünür ve sanatçılarını sarayında topladı. Bunlardan Firdevsî, «Şehnâme» adlı ünlü eserini Gazneli Mahmud İçin yazmıştır. Gazneli Mahmud iyi bir idareciydi. Ülkesinde hukuk, eğitim ve ulaştırma işlerini düzene koydu. Hindistan’da kocaları ölen kadınların yakılması ölülerin ırmağa atılması gibi kötü gelenekleri yasakladı.


 

7 Mayıs 2016 Cumartesi

Yanaşık, Yer Kabuğu ve Coğrafi Kutuplar Hakkında Bilgiler

Yanaşlık


Afrika kıyılarındaki küçük limanlar ancak küçük yerli teknelerini barındırabilirler. Büyük gemilerin yanaşması için dibi kazarak derinleştirmenin imkânsız olduğu yerlerde, denize doğru uzayıp giden iskeleler yâni yanaşlıklar inşa edilir.


Sığ kumluk hâlinde uzanan kıyılarda gemiler karaya fazla yanaşamazlar. Ayrıca çatlayıp kıyıya vuran dalgalar gemilerin açık, ta demirlemelerine de her zaman İmkân vermezler. Bunun İçin denizin İçinde çok uzaklara kadar İlerleyen iskeleler İnşa edilir ki bunlara yanaşlık denir. Togo’nun başkenti Lome’deki, betonarme ayaklar üzerin-de İnşa edilmiş olan yanaştık bunlardan biridir. Vagonlar ve kamyonlar bu iskelenin üzerinde 500 metre kadar ilerleyip gemilerin yanına gidebilirler. Mallar artarda sıralı duran vinçlerle gemilerden vagonlara, kamyonlara, ya da kamyonlardan, vagonlardan gemilere yüklenir.


Yer Kabuğu


Dünyamız, bir portakala benzetebileceğimiz dev bir top hâlindedir. Bu dev topun içi ergimiş kayalarla doludur. Bizler bu topun üzerinde, karalarla denizlerden meydana gelen ve kalınlığı 50 kilometre kadar olan bir kabuk üzerinde yaşarız.


Dünyamızın merkezine doğru indiğimiz zaman sıcaklık her 33 metrede 1 derece artar. Bizden yaklaşık olarak 6.000 kilo, metre uzaklıkta bulunan dünya merkezinin sıcaklığı ise 3.000-4.000 derecenin üzerindedir. Bundan da, dünyamız çekirdeğinin ergimiş kayalardan meydana geldiği kolayca anlaşılır. Dünyamızın dış kısmı soğuyup sertleşmiş, yer kabuğunu meydana getirmiştir, ama bunun kalınlığı ancak 50 kilometre kadardır. Bu sert kabuk depremlerin sonucu olarak zaman zaman, yer yer çatlayabilir. Volkanlar, dünyanın bir çeşit emniyet supabıdır.


Coğrafî Kutuplar


Dünyamız, tıpkı ekseni etrafında dönen bir tekerlek gibi kendi etrafında döner. Bu var olduğu sayılan eksenin kuzey ve güney noktalan, dünyamızın kutuplarıdır. Buralarda havalar çok soğuktur.


Kuzey Kutbu ile Güney Kutbu, dünyamızın Ekvatordan en uzak iki noktasıdır. Buraları dalma müthiş soğuk olur. Eğer dünyamızın ekseni hafifçe eğik olmayıp dikey olsaydı, kutuplarda hiç gece olmayacak, daima gündüz olacaktı. Ama bu eğiklik yüzünden kutupların birinde altı ay gündüz, kers, ötekinde de altı ay gece olur. Kuzey Kutbu’na 1909’da Amerikalı Peary, Güney Kutbu’na da 1911’de Norveçli Amundsen erişmiş ve bu bilim adamları bu bölgelere ilk defa erişen İnsan unvanını kazanmışlardır. Kutuplara İlk defa erişmek için yola çıkan pek çok gezgin ve kâşif bu yolda hayatlarını kaybetmişlerdir.