5 Ağustos 2016 Cuma

Bizans'tan İstanbul'a

İstanbul tarihin her sahnesinde yer almıştır. Dönemin en önemli anlaşmalarında belkide ilgi ve alaka olmasa bile yine de atıfların yapıldığı ve şartların belirlenmesinde önemli bir stratejik noktada olduğunu söyleyebiliriz. Bu yazımda sizlere buna örnek teşkil edecek tarihin bir sahnesini getireceğim. Bu araştırmamda bana yardımcı olan başta çok değerli yol arkadaşım ve eğitmenim olan Sertap A.’ya çok teşekkür ederim.


Şu an topraklarını çiğnediğimiz İstanbul kenti 1600 yılı aşkın bir süre üç büyük uygarlığa başkentlik etmiş bir kenttir. Bugün içine düştüğü içler acısı duruma bakıp üzülmemek elde değildir. Fakat ne yazık ki, eğitimden yoksun bir toplum olduğumuzdan ve okuma denen şeyi insan yaşamında en büyük angarya olduğunu kabul ettiğimizden, hiçbir şeyi bildiğimiz yok. Bu yazıyı bile sıkılmadan okuyacak kişilerin iki elin parmak sayılarını geçmeyeceğinden eminim. Ama, konunun başlığında “aşk, sevgi” gibi sözler geçip, içeriği de artık Reşat Nuri’lerin romanlarında kalmış, son örneklerine Ahmet Altan’ın sıradan romanlarında rastladığımız, yarım kalmış eğitim acılarının ve yarım kalmış aşkların ızdıraplı anlatımları olsaydı, bu tür yazı ve edebiyat ürünlerini arayan bir çok okur balıklama yazıya atlar ve hatta “şahane” diye yorumlar da getirirlerdi. Bu yazı elbette onları açmaz. Bu yazı İstanbul’a aşık olanları, kültüre aşık olanları, sanata aşık olanları ilgilendirir. Gerisi de sıkıcı bulup kaçar.


Bu kadar uzun bir girişten sonra gelelim bana bu uzun girişi yaptıran gerçek konuya. Konumuz anlaşıldığı gibi İstanbul’daki Bizans sanatı.


Bizans sanatının İstanbul ayağı hem sanat tarihi açısından hem de döneminde Bizans için önemlidir. Çünkü, İstanbul başkenttir. Bu kentin başkent oluşu, bu kentte oluşturulan sanatın da görkemli olmasını sağlamıştır. İstanbul dışında kalan ve Bizans’ın eyaletleri sayılan topraklarda yaratılmış eserlerde ise aynı görkemi göremeyiz. Ayrıca eyaletlerde dini konuların daha çok işlendiğini de görürüz.


Bizans sanat kalıntılarının günümüze gelmiş bazı örnekleri olmakla birlikte, yok olanların sayısı ne yazık ki daha fazladır. Biz bunları araştırırken kolaylık sağlasın diye; dini ve sivil yapılar olarak ayırısak işimiz kolaylaşır ve öğrenmemiz çabuklaşır.


Dini yapılara örnek verecek olursak, Studios Manastırı (461), Sergios ve Bakkhos Kilisesi (526-530), Ayasofya (532-537), Kalenderhane Camisi, Bodrum Camisi, Lips Manastır Kilisesi, Vefa Kilise Camisi, Pantepoptes Manastır Kilisesi, Zeyrek Kilise Camisi, Fenari İsa Camisi, Fethiye Camisi gibi eserler bugün de ayakta durmakta ve çoğu camiye dönüştürüldüğünden içlerinde ibadet edilmektedir.


Bizans’ın dini yapılarında konularını Hıristiyan dininden alma bir çok mozaik, fresk ve ikonlara rastlarız. Bunların dini yapılardaki yapılışları belli bir düzen içindedir ve kurallara bağlıdır. Dini yapıların mimari biçimleri de kendinden sonra gelen bir çok mimarı etkilemiştir. Örneğin kubbelerin kullanılması, mekanların sütunlarla neflere ayrılması, dışardan gelecek olan ışığın en uygun biçimde içeriye yansıtılması, bazilikal plan tiplerinden başka arayışlara girerek, Yunan hacı denilen plan şekillerinin denenmesi Bizans sanatına yeni açılımlar kazandırmıştır. Bunun yanında kilise mimarisin özü de fresk ve mozaiklerin rastgele olmadığı gibi rastgele değildir. Her yapılanın bir amacı vardır. Örneğin: Kubbe gökyüzünü anımsatır. Bildiğiniz gibi kubbenin kare mekana oturtulması mimarların hiç de kolay bulduğu bir çözüm değildir. Ama, sonunda yuvarlak kubbeden, kare mekana geçişi sağlayan pandantif ve kemerler bulunmuştur. Bizans sanatında bunların da bir anlamı vardır ki, kubbe yani gökyüzü ile yeryüzünü sembolik olarak birbirlerine bağlar.

6 Haziran 2016 Pazartesi

Oruç Reis, Balboa ve Cortes’in Kısa Hayat Hikâyeleri

Oruç Reis


Oruç Reis Baba Oruç en büyük Türk denizcilerinden biridir. 1474’te Midilli’de doğdu, 1518’de Tlemsen’de deniz savaşında öldü. İspanyolları Cezayir’den kovarak kendisini Cezayir sultanı ilân etti. Küçücük bir çocukken denizciliğe heves eden Oruç, delikanlı olunca kardeşleri İlyas ve Hızır (Barbaros) İle Ege’de korsanlığa başladı. Akdeniz kıyılarına da devamlı sefer yapan ‘Oruç Reis, bir gün Rodos şövalyeleri tarafından esir edilerek Bodrum’a götürüldü. Ama Barbaros imdadına yetişerek onu kurtardı. Oruç Reis de yeniden denizlere açılarak Rodos şövalyelerine meydan okudu. Daha sonra Barbaros ile Trablus ve Tunus’a giden Oruç, Cerbe adasına yerleşti, iki kardeşin ünü kısa zamanda bütün Akdeniz’e yayılmıştı. Fakat oruç Reis, Cezayir savaşlarında bir kolunu kaybetti. Buna rağmen büyük denizci yılmamıştı. 1516’da Cezayir önlerinde İspanyolları yenilgiye uğrattı, kendini Cezayir sultanı ilân etti. Ama Arapların çağrısı Özerine buraya gelen İspanyol kuvvetleri tarafından Tlemsen’de sarılarak şehit edildi.


Balboa


Vasco Nunez de Balboa İspanyol kâşifi ve konkistadoru. 1475’te Jerez’de (İspanya) doğdu, 1517’de Panama’da öldü. Panama kıstağından geçerek Büyük Okyanus’u veya Pasifik’i keşfetti.


Balboa gözü pek bir adamdı. Ayrıca, çok kişiye borcu vardı. Bu yüzden Haritasından gizlice kaçmaya karar verdi ve Güney Amerika’ya gitmekte olan bir gemiye bindi. Panama’daki Darien şehrine geldi. Buradaki İspanyol valiyi görevinden uzaklaştırarak yerine kendi geçti. Ama görevinden alınan vali kanun yoluyla intikamını aldı. Balboa tutuklanmamak için kaçmak zorunda kaldı. Batıya doğru giderek Panama kıstağını büyük güçlüklerle geçti. Sonunda o yörelerde sözü edilen esrarengiz okyanusa ulaştı. Vasco Nunez de Balboa, sonradan Pasifik veya Büyük Okyanus olarak adlandırılan Güney denizlerinin amiralliğine getirildi. Balboa, Peru’yu ve güneydeki altın ülkelerini de fethetmek istiyordu. Fakat bu amacını gerçekleştiremeden ihanetle suçlanarak kafası kesilmek suretiyle öldürüldü.


Cortés


Hernán Cortés. İspanyol konkistadoru. 1485’te Medellin’de (İspanya) doğdu, 1547’de Sevilla yakınında (İspanya) öldü. Meksika’yı ele geçirdi ve Aztek imparatorluğuna son verdi.


Hernán Cortés, 1518’de, Ispanya kralı Kari V tarafından Meksika’yı fethetmekle görevlendirildi. O sırada Meksika’da yerliler vardı. Birkaç yüz kişiyle yola çıkan Cortés, ayrıca on bir top ve yirmi kadar da atlı aldı. O zamana kadar hiç at görmemiş olan Amerika yerlileri at üstündeki askerleri, hayvanlarla tek vücut sanarak çok ürktüler. Hele Hernán Cortés’in görünüşü Aztek şeflerini âdeta büyüledi; çünkü Cortés, beyaz teni, sakalları, parlak zırhı ve toplarıyla tıpkı onların uzun yıllar önce ortadan kaybolan tanrıları Ouetzalcoatl’a benziyordu, inanışlarına göre batıya gidip orada kaybolan bu tanrı, günün birinde doğudan gök gürültüleri arasında geri dönecekti. Yerliler, istilâcılara birçok şehrin kapısını isteyerek açtılar. Bütün Aztek imparatorluğunu-ele geçiren Cortés, 1547’de vatanına döndü ve orada unutulmuş olarak öldü.


 

27 Mayıs 2016 Cuma

Ününe Ün Katmış Sanatçılardan Vinci, Bartholdi ve Levni’nin Hayat Analizi

Leonardo da Vinci


İtalyan bügini ve sanatçısı. 1452’de Vinci’de (İtalya) doğdu, 1519’da Ambroise (Fransa) yakınlarında öldü.


Evrensel dâhi, XV. Yüzyılın sonlarında sanat ve edebiyatın yeniden doğmasında büyük payı olan bu v çok yönlü dfihlnln hangi tarafına daha çok hayranlık duyulacağı bilinememektedir. Bu dev sanatçı, sâdece dâhi bir ressam ve heykeltıraş olmakla kalmamıştı. Leonardo da Vinci aynı zamanda matematikçi, astronomi bilgini; Milano ve Pavia katedrallerinin İnşaat planlarını çizen bir mimar; tesviye havuzu, planör, dalgıç elbisesi, paraşüt, tank, yeraltı kalesi, otuz üç el ateş edebilen mitralyöz gibi çeşitli yapıların, araçların, projelerini tasarlayıp yapan bir mühendisti. Leonardo da Vinci boş vakitlerinde bir de kendisini eğlendirmek için çok İyi gitar çalar ve herkes tarafından beğenilen müzik parçaları bestelerdi. Bu büyük sanatçının en ünlü eseri olan Mona Lisa adlı tablo, bugün Paris’teki Louvre müzesinde bulunmaktadır.


Frédéric Auguste Bartholdi


Fransız heykeltraşı, 1834’te Colmar’da (Fransa) doğdu, 1904’te Paris’te öldü.


New York limanının ağzındaki Hürriyet Heykeli’yle dünya çapında bir üne kavuştu. Bartholdi’nin eserlerinde göze çarpan başlıca özellik, heybet ve ihtişamdır. Sanatçının, Belfort şehrinin 1870 savaşındaki direnişini ölümsüzleştirmek amacıyla sarp bir kayaya oyduğu 22 metre boyunda ve 11 metre yüksekliğindeki dev Belfort Arslanı karşısında hayrete düşmemek imkânsızdır. Ama Bartholdi asıl ününü 1886’da New York limanının girişine yaptığı Hürriyet Heykel’ine borçludur. Yüksekliği 93 metre olan bu dev heykelin içi boştur ve her yıl binlerce turist tarafından gezilir. Turistler heykelin elinde tuttuğu meşaleye kadar çıkabilir ve buradan bütün ihtişamıyla New York limanını ve Manhattan adasının gökleri tırmalayan dev yapılarını kuş bakışı seyredebilirler. Sanatçının bu eserleri dışında bugün bir müze olan Colmar’daki evinde Martin Schöngauer ve Alsacelı Genç Bağcı adlı iki dev heykeli yer almaktadır.


Levnî


Türk minyatür ve tezhip sanatçısıdır. Edirne’de doğduğu söyleniyor, doğum tarihi bilinmiyor, 1732’de öldü.


Minyatüre üçüncü boyutu, yani derinliği getirdi. Abdül celil, çocukluğundan beri güzel sanatlara büyük İlgi duynrdı. Küçük yaşta İstanbul’a gelerek saray nakış hanesine girdi. Daha sonra minyatür, müzik alanındaki başarıları sayesinde kısa zamanda devrin sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın dikkatini çekti ve saray nakkaşlığına getirildi. Sanatçı saray çevresinde Çelebi olarak anılırdı. Eserlerini «renkçi» anlamına gelen «Levnî» takma adıyla İmzalamıştır. Minyatür ve tezhip sanatlarında çığır açan bu büyük sanatçı, eserlerinde çok figürden kaçınır, bazen tek figür üstünde çalışırdı. Ayrıca figürlerinin her birine değişik yüz ifadesi vermiş ve böylelikle gerçekçiliğe doğru önemli bir adım atmıştır. Yaptığı en önemli yenilik ise iki boyutlu minyatür sanatına üçüncü boyutu, yâni derinliği getirmesidir.


 


 

20 Mayıs 2016 Cuma

Tarih Sahnesinde Yer Alan Çağın Ünlüleri

David veya Davy Crockett


Amerikalı avcı, yasama meclisi üyesi ve albay, 1785’e doğru Tennessee’de (Amerika Birleşik Devletleri) doğdu, 1836’da Texas’in Alamo şehrinde öldü.


Alamo savunmasına katılan efsane kahramanı, 1836 Şubatında Amerikalı Albay Travls, Meksikalılara yenildiğini anlamıştı. Alamo’da güçlü Meksika ordusu tarafından sarılmış bir avuç asker uzun süre bu duruma dayanamazdı. Birden uzaklardan neşeli bir gayda sesi işitildi. Davy Crockett, omuzunda emektar tüfeği Betsey, çarpışanların yardımına koşmuştu! Başında küçük Amerika ayısı postundan yapılmış kürklü şapkası, sırtında deri ceketi, ayağında mokasenleriyle bu Far West kahramanını Amerikalı askerler büyük heyecanla karşıladılar. Efsaneye göre bir ayda tam 47 ayı öldürmüş olan Davy Crockett, ayıları, inlerine girip zorla çıkaracak kadar cesurdu. Ama 6 Mart 1836’da Meksikalılar son bir baskına giriştiler. Bu savaş sırasında kahramanca ve yılmadan dövüşen Davy Crockett, sonunda vurularak öldü ve kısa zamanda hayatı efsaneleşerek ünü daha da arttı.


Buffalo Bill


William Frederick Cody, Buffalo Bill denir. Amerika’daki “Batıya hücum” hareketinin öncülerinden,  1846’da îowa’da (Amerika Birleşik Devletleri) doğdu, 1917’de Denvers’de (Amerika Birleşik Devletleri) öldü.


Millî kahraman, bizon Öldürmedeki ustalığıyla ün yapmıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nin uçsuz bucaksız toprakları üzerinde Kansas Pacific Railroad tarafından yeni bir demiryolu yapılmaktaydı. Şantiyelerde çalışan işçilerin taze et iaşelerini sağlamak gitgide güçleşiyordu. Bu iş İçin keskin bir nişancı bulmak gerekti. Demiryolu kumpanyası bu görevi William Cody’ye vermeği uygun buldu. William (Will veya Bill denir) Kuzey Amerikalıların «buffalo» adını verdikleri bizonların sürülerine, hayvanları ürkütmeden yaklaşmayı çok iyi bilen ve kurşunları hiçbir zaman hedefini şaşmayan bir avcıydı. Buffalo’nun şöhreti bu görev sayesinde bütün Amerika’ya yayıldı. Ancak Buffalo Bifl’e karşı beslenen hayranlık, onun bu eşsiz nişancılığının nereden geldiği öğrenildiğinde daha da arttı: Bufalo Bili bu ustalığını Sfyoux’lar ve Cheyenne’lere karşı kahramanca savaşırken kazanmıştı.


Lavoisier


Antoine-Laurent de Lavoisier. Fransız Kimyacısı, 1743’te Paris’te doğdu, 1794’te aynı yerde öldü.


Modern kimyanın kurucusudur. Maddenin yok olmadığını, yoktan da var edilemeyeceğini gösterdi. Lavoisier, oksijenin tabiattaki rolünü bilimsel olarak göstermiş, yavaş ve çabuk oksitlenmenin evrelerini ve cisimlerin yanabilmesi için oksijenin gerekli olduğunu ispatlamıştır. Tabiatta oksijen olmazsa cisimler yanamaz. Nitekim Lavoisier, yabancı bir madde ile yalıtılmış bir kömür parçasının oksijenle temas edemediği için çok yüksek derecelere kadar ısıtıldığı hâlde yanmadığını göstermişti. Çağdaşlarınca daha büyük şaşkınlıkla karşılanan başka bir olay ise Lavolsier’nin, suyun, hidrojenin oksijenle karışarak yanması sonucunda meydana geldiğini yani iki gazın birleşerek bir sıvıyı oluşturduğunu İspatlamasıdır. Lavoisler’nin çok sayıda bilimsel keşfi vardır. Ama ne yazık ki zamanında değeri bilinememiş ve Fransız Devrimi sırasında kendisi gibi diğer vergi kesenekçileri ile beraber ihtilâlciler tarafından giyotinle idam edilmiştir.


 

18 Mayıs 2016 Çarşamba

Vatel, Nicot ve Mercator

Vatel


Önce Fououet’nin, daha sonra Prens de Condo’nin metrdotel (baş garson), 1671’de Chantilly’de (Fransa) öldü.


Mesleğine olağanüstü bir saygısı vardı. Talihsiz metrdotel Vatel İn acıklı sonunu. Önlü Fransız kadın edebiyatçısı Madam de Sövignö, bize şöyle anlatıyor: Eşi bulunmaz mükemmellikte bir metrdotel olan Vatel, Prens De Condi’nln Chantllly’dekl şatosunda Güneş-Kral Louls XIV ve maiyeti şerefine verilecek akşam yemeğini hazırlamakla görevlendirilmişti. Bu yemek, her bakımdan Güneş-Kral’a yaraşır, göz kamaştırıcı bir şölen olacaktı. Bütün hazırlıklarını tamamlayan Vatel, yemek listesinde yer alan balıkları da sipariş etmiş, ancak bunların taze taze yenilebllmesi İçin özel- bir ulakla, son anda canlı olarak gönderilmesini İstemişti. Ne var ki servis vakti gelip çatmış, ama taze balıklar henüz gelmemişti. Bu durumda ümitsizliğe kapılan ve şerefinin lekelendiğini kabul eden Vatel kılıcını gövdesine saplamak suretiyle hayatına son verdi.


Nicot


Jean Nicot de Villemain, Fransız diplomatı ve bilgini,  1530 yılma doğru Nîmes’de (Fransa) doğdu, 1600 yılına doğru öldü.


Portekiz büyükelçisi iken, Fransa’ya tütünü getirdi ve yayılmasına yol açtı. Fransa kraliçesi Catherine de Mödicis, devamlı baş ağrısı çekiyordu. Jean Nicot, iyileşmesi için ona, ispanya ve Portekiz’de çok kullanılan tütün tozundan gönderdi. Bu tütün tozundan bir parça burnuna çeken kraliçe, kendisini daha iyi hissettiğini söyledi. Tütün de bu şekilde Fransa’ya girmiş oldu. Tohumu ekilmeye, yaprakları tüttürülmeye başlandı. Başlangıçta İlâç olan tütün, kısa sürede, aşırı bir alışkanlık halini aldı. Bu bitkideki, çok sigara İçenlerin sağlığına zararlı olan maddeye, çabucak «nikotin» adı verildi. Dolayısıyla insanlara çoğu kere, kötü bir alışkanlık vermekte katkısı bulunan Nicot’nun İsmi sık sık anılmaktadır. Nicot, diplomat oluşunun yanında, aynı zamanda büyük bir bilgindi de. Ölümünden sonra (1606’da), Fransız dili hakkında bir eseri yayımlanmıştır.


Gerhard Kremer Mercator


Flaman coğrafyacısı ve matematikçisi, 1512’de Rupelmonde’da (Belçika) doğdu, 1594’te Duisburg’da (Almanya) öldü.


Gemicilerin yararlanabileceği ilk dünya haritasını yaptı. Dünyanın ve denizlerin yüzeyi aşağı yukarı küresel bir biçimde olduğu için bunları düz bir harita üzerinde doğru olarak göstermek ve bu harita üzerinde tutulacak yönü bulmak kolay bir iş değildi. Ünlü Yunan bilgini Ptolemaios, yüzyıllarca önce enlem ve boylam çizgilerini çizmişti. Bunu göz önüne alan Mercator, yaptığı dünya küresi üzerindeki belirli noktaların, ekvatora dayanan bir silindir üzerinde İzdüşümünü çıkarmayı tasarladı. Bu şekilde meridyenler düşey, paraleller ise yatay olmak üzere doğrusal çizgiler şeklinde ortaya çıkıyordu. Dünyanın İlk haritası 1569 yılında yapıldı. «Mercator’un iz düşüm sistemi» devrimizde hâlâ, birçok hava ve deniz yolları haritalarının çizilmesinde kullanılmaktadır.


 

14 Mayıs 2016 Cumartesi

Şanı Döneminden Günümüze Taşan Hükümdarlar

Charlemagne


Carolus Magnus; Charlemagne veya I. Karl Veya Büyük Karl Prank kralı, sonra Batı İmparatoru. 742’de doğdu, 814’te Aix-la-Chapelle’de (Almanya) öldü.


Hemen hemen bütün Batı Avrupa’yı hükmü altına alarak Mukaddes Roma-Germen İmparatorluğunu kurdu. Azimli ve gözüpek Frank kralı Charlemagne, egemenliğin mümkün olduğu kadar geniş topraklar üzerinde kurmaya çalıştı. Uzun saltanatı süresince (771-814) yalnız 790 yılı, bir barış yılı oldu. Charlemagne; Lombardia’yı, Bavyera’yı, Saksonya’yı (Saksonlara karşı tam yirmi üç yıl savaştı) fethetti ve İspanya’ya yerleşmiş Araplarla savaştı. Charlemagne 800 yılının Noel günü. Roma’daki San Pietro kilisesinde. Papa III. Löone’nin elinden Batı Roma imparatorluğu tacını giydi. Bu taç söylentiye göre, İsa’nın haçından çıkma bir demir çivinin çevresine işlenmiş olup, kuyumculuk sanatının bir şaheseriydi. Süslü sakallı büyük imparatorun kişiliği çabucak efsaneleşti: XII. yüzyılda söylenen destan türkülerinin ilk kahramanlarından biri oldu.


Alparslan


Büyük Selçuklu hükümdarı, 1029’da doğdu, 1072’de Merv’de (Horasan) öldü.


Malazgirt zaferiyle Anadolu’yu Türklere açtı; Türkler bu zaferle ebedi bir yurt kazandılar. Alparslan, babası ölünce Horasan meliki, amcası Tuğrul Bey’i ı ölü nü üzerine de Selçuklu sultanı oldu. Önce ülkesindeki isyanları bastırdı. Büyük Selçuklu devlet adamı Nizamülmülk’ü kendisine vezir yaptı. Sonra fetihlere başladı. Azerbeycan ve Kafkasya üzerine yürüdü, Gürcü ve Ermeni krallarını vergiye bağladı. Ani ve Kars’ı aldı. Mısır seferine çıktığı sırada, Bizans imparatoru Romanos Diogenes’in yüz bin kişilik bir orduyla doğuya doğru ilerlediğini haber aldı. Hazırlıklarını tamamladıktan sonra elli bin kişilik ordusuyla Malazgirt’e geldi. Burada iki ordu şiddetli bir savaşa tutuştu. 26 Ağustos 1071 cuma günü Alparslan, askerlik tarihinin en büyük zaferlerinden birini kazandı. Bizans ordusunu darmadağın ederek Romanos Diogenes’i esir aldı. Bu zafer, Türk devletinin bundan sonraki bin yıllık döneminin başlangıcı oldu.


Mahmud


Gazneli Mahmud, Gazneliler devletinin ünlü hükümdarı,  967 veya 969’da Buhara’da doğdu, 1030’da Gazne’de öldü. Gazneliler devletini siyasî, askerî ve kültürel bakımdan güçlendirdi, İslamiyet’in yayılmasında önemli rol oynadı.


Gazneli Mahmud, 999 yılında Gazne hükümdarı oldu. Yaptığı savaşlarla İran, Azerbaycan ve Türkistan’ı ele geçirdi, ülkesinin sınırlarını Ceyhun’un ötesine, Harzem’e kadar genişletti. 1005 yılında ünlü Hind seferlerine başladı. 1009’da Hind racalarını dize getirerek Pencap’ı aldı. Lfihur, Delhi gibi Hind şehirlerindeki hâzineleri ve sanat eserlerini Gazne’ye götürdü. Bu şehri cami, okul ve kütüphanelerle süsleyerek Türk ve Islâm dünyasının bilim ve kültür merkezi hâline getirdi. Devrin ünlü düşünür ve sanatçılarını sarayında topladı. Bunlardan Firdevsî, «Şehnâme» adlı ünlü eserini Gazneli Mahmud İçin yazmıştır. Gazneli Mahmud iyi bir idareciydi. Ülkesinde hukuk, eğitim ve ulaştırma işlerini düzene koydu. Hindistan’da kocaları ölen kadınların yakılması ölülerin ırmağa atılması gibi kötü gelenekleri yasakladı.


 

7 Mayıs 2016 Cumartesi

Yanaşık, Yer Kabuğu ve Coğrafi Kutuplar Hakkında Bilgiler

Yanaşlık


Afrika kıyılarındaki küçük limanlar ancak küçük yerli teknelerini barındırabilirler. Büyük gemilerin yanaşması için dibi kazarak derinleştirmenin imkânsız olduğu yerlerde, denize doğru uzayıp giden iskeleler yâni yanaşlıklar inşa edilir.


Sığ kumluk hâlinde uzanan kıyılarda gemiler karaya fazla yanaşamazlar. Ayrıca çatlayıp kıyıya vuran dalgalar gemilerin açık, ta demirlemelerine de her zaman İmkân vermezler. Bunun İçin denizin İçinde çok uzaklara kadar İlerleyen iskeleler İnşa edilir ki bunlara yanaşlık denir. Togo’nun başkenti Lome’deki, betonarme ayaklar üzerin-de İnşa edilmiş olan yanaştık bunlardan biridir. Vagonlar ve kamyonlar bu iskelenin üzerinde 500 metre kadar ilerleyip gemilerin yanına gidebilirler. Mallar artarda sıralı duran vinçlerle gemilerden vagonlara, kamyonlara, ya da kamyonlardan, vagonlardan gemilere yüklenir.


Yer Kabuğu


Dünyamız, bir portakala benzetebileceğimiz dev bir top hâlindedir. Bu dev topun içi ergimiş kayalarla doludur. Bizler bu topun üzerinde, karalarla denizlerden meydana gelen ve kalınlığı 50 kilometre kadar olan bir kabuk üzerinde yaşarız.


Dünyamızın merkezine doğru indiğimiz zaman sıcaklık her 33 metrede 1 derece artar. Bizden yaklaşık olarak 6.000 kilo, metre uzaklıkta bulunan dünya merkezinin sıcaklığı ise 3.000-4.000 derecenin üzerindedir. Bundan da, dünyamız çekirdeğinin ergimiş kayalardan meydana geldiği kolayca anlaşılır. Dünyamızın dış kısmı soğuyup sertleşmiş, yer kabuğunu meydana getirmiştir, ama bunun kalınlığı ancak 50 kilometre kadardır. Bu sert kabuk depremlerin sonucu olarak zaman zaman, yer yer çatlayabilir. Volkanlar, dünyanın bir çeşit emniyet supabıdır.


Coğrafî Kutuplar


Dünyamız, tıpkı ekseni etrafında dönen bir tekerlek gibi kendi etrafında döner. Bu var olduğu sayılan eksenin kuzey ve güney noktalan, dünyamızın kutuplarıdır. Buralarda havalar çok soğuktur.


Kuzey Kutbu ile Güney Kutbu, dünyamızın Ekvatordan en uzak iki noktasıdır. Buraları dalma müthiş soğuk olur. Eğer dünyamızın ekseni hafifçe eğik olmayıp dikey olsaydı, kutuplarda hiç gece olmayacak, daima gündüz olacaktı. Ama bu eğiklik yüzünden kutupların birinde altı ay gündüz, kers, ötekinde de altı ay gece olur. Kuzey Kutbu’na 1909’da Amerikalı Peary, Güney Kutbu’na da 1911’de Norveçli Amundsen erişmiş ve bu bilim adamları bu bölgelere ilk defa erişen İnsan unvanını kazanmışlardır. Kutuplara İlk defa erişmek için yola çıkan pek çok gezgin ve kâşif bu yolda hayatlarını kaybetmişlerdir.


 

20 Nisan 2016 Çarşamba

John Kay, Oberkampf ve Oehmichen’in Hayatı

John Kay


İngiliz mucidi ve dokumacısı, 1704’te Walmersley’de (Büyük Britanya) doğdu, 1764’te Fransa’da öldü.


Kay mekiğini ve otomatik dokuma tezgâhını icat etti. XVIII.        yüzyıl başlarına kadar dokumacılar Leonardo da Vinci tarafından icat edilmiş olan el mekiğini kullanıyorlardı. Şimşir ağacından küçük bir iğ olan bu mekik, biçim bakımından bir gemiyi andırıyordu. Bunun içinde, bir masuraya sarılmış iplik bulunuyordu. Dokuma işçisi, açılan zincirleme iplikler arasına mekiği elle atıyor, sonra öbür eliyle alıp tekrar atıyordu. Tabiî, bu iş elle yapıldığı için vakit alıyordu. Kay’ln 1733 yılında icat ettiği mekanik mekik ise bir yuva tarafından idare ediliyor, daha hızlı çalışıyordu. Böylece dokumacının iki kol açıklığından daha geniş kumaş şeritleri dokumaya imkân veriyordu. Kay mekiğ» ismini alan bu âlet o kadar hızlı hareket ediyordu ki iplikhaneler ihtiyacı karşılayamaz hâle düşmüşlerdi. Bu sebeple Arkwright de bir büküm tezgâhı icat etti.


Oberkampf


Crlstophe Philippe Oberkampf Fransız sanayicisi ve mucidi, 1738’de Weissenbach’da (Almanya) doğdu, 1815’te Jouyen Josas’da (Fransa) öldü.


Avrupa’da ilk defa basma kumaş fabrikasını kurdu. Dokuma kumaşların nitelikleri, kumaşın yapıldığı elyafa, boyaya, dokumanın çeşidine göre değişir. Ancak, kâğıt üzerine olduğu gibi dokuma kumaşlar üzerine de baskı yapılır. Üzerlerine bu şekilde baskı yapılmış kumaşların en ünlüleri, ingilizlerin Hindistan’dan getirdikleri Hint kumaşlarıdır. Oberkampf kumaşa, üstüne boya sürül-müştbir merdane yardımıyla veya üzeri ItlnayİB oyulmuş büyük bakır levhalar aracılığıyla baskı yapmayı düşündü. 1757 yılında, Paris’in güneyindeki Jouy en Josas’da küçük bir fabrika kurdu. Jouy bezi o zamandan bu yana, dünya ölçüsünde ün kazandı. Bu başarısı üzerine Oberkampf, 1787 yılında Fransa kralı Louis XVi’dan soylu kişi olduğunu belirten bir belge aldı. 1806 yılında da Napoléon Bonaparte ona Légion d’honneur nişanını verdi.


Oehmichen


Fransız mühendisi,  1884’te Châlonssur Marne’da (Fransa) doğdu, 1955’te Paris’te öldü. Helikopterin ve düşey uçuşun öncüsü. Oehmichen, öğrenimini büyük başarıyla tamamladıktan sonra toplar ve tanklar Özerinde çalıştı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kendini, düŞey uçuş yapabilecek bir aracı gerçekleştirmeye verdi. Uzun süreden beri üzerinde çalışılmış olmasına rağmen helikopterin İlk tipleriyle Birinci Dünya Savaşı’na kadar tatmin edici denemeler yapılamamıştı. £tienne Oemichen, 1923 yılında, bir helikopterle 10 dakika kadar havada kalmayı başaran öncülerden biridir. Fransız mühendisi, bu uçuşu gerçekleştiren helikopterini Peugeot fabrikasında bulduğu, işe yaramaz diye bir kenara atılmış malzemelerden yararlanarak kendisi yapmıştı. 1924 yılında havacı, Doubs bölgesindeki Ar-bouans’da, bir kilometrelik bir kapalı dolaşımla ilk turunu yaptı. Oehmichen‘in mezarı, bu başarılı uçuşu yaptığı yerdedir.


 


 


 

7 Nisan 2016 Perşembe

Buldozer, Sondaj Kulesi ve Kuyu Delgisi

Buldozer


Buldozer, tırtıllı çelik şerit üzerinde yürüyen, güçlü bir araçtır, önüne yerleştirilmiş olan kürek biçiminde kalın çelik bir levha ile toprağı ya düzeltir ya da kazar,  Böylece birçok işçinin günlerce yapacağı işi tek başma,  hem de az bir zamanda yapar.   İş hayatında makineleşmenin ve teknik alandaki gelişmelerin sonucu, toprak kazmak ve düzeltmek alanında birçok yeni aracın ortaya çıkması sağlanmıştır. Bir kişi tarafından idare edilen bu dev araç, lar ya tırtıllı çelik şerit üzerinde ya da alçak basınçlı dev lastikler üzerinde yürürler. Toprak kazmakta kullanılan buldozerlerin ucu dişli kocaman kepçesi, önce toprağı kazar, sonra da kepçesine doldu-rarak istenilen tarafa götürüp bırakır. Bu gibi araçlar sayesinde yol yapımı, toprak kazılması ve bunlara benzer işler çok çabuk ve kolay yapılabilmektedir.


Sondaj Kulesi


Bir petrol kuyusu açmak ve toprağı delen matkabı çalıştırmak için çelik potrellerden piramit biçiminde kuleler kurulur. Bunlara sondaj kuleleri denir. Sonda kulelerinin çok çeşidi vardır. Yükseklikleri 35 – 70 metre arasında değişir. Toprağı yavaş yavaş delerek petrol taba, kasına boru uzatılmasına ve bu İşle ilgili âletlerin çalıştırılmasına yarar. Petrol parkurundan çok zengin olan yerlerde bu sondaj kuleleri o kadar çoktur ki buraları, göz alabildiğine uzanan bir çelik kule ormanına benzetilebilir. Bazı sondaj kuleleriyse suların diplerinden petrol çıkartılmasını sağlamak için göl ve körfezlerin üzerindeki suni adaların üzerinde kurulmuştur.


Kuyu Delgisi


Kuyu delgisi, toprağı ve kayaları bile delebilecek güçte, çok sert bir çelikten yapılmış bir büyük delgidir. Toprağın yüzlerce, binlerce metre derinliğine inerek petrol kuyuları açmaya yarar.


Petrol kuyusu açmakta kullanılan delgilerin uçları, özel bir çelikten yapılmış, taç biçiminde dişler hâllndedtr. Bu sayede en sert kayaları bile dağıtıp ufalayabilirler. Uçuca vidalanarak ardarda aşağıya indirilen borular, delgiyi, yukarıdaki motora bağlar. Bu borular hem delgi ucunun yağlanmasına, hem de toplanan toprak ve taş parçalarının boşaltılmasına yararlar. Kuyu açma delgisinden başka marangozlukta tahtaların, duvarların ve tıpta kafa kemiklerinin delinmesinde kullanılan delgiler de vardır. Ancak bu delgilerin boyları ve yapıları, kullanıldıkları yere göre değişir.


 

2 Nisan 2016 Cumartesi

İnsan Sever Ünlü Akademisyenler

Valentin Haüy


Fransız eğitimcisi ve insan severi. 1745’te Saint-Just-en-Chaussée (Fransa) doğdu, 1822’de Paris’te öldü.


Körler için kabartma harfler icad etti. Sağır dilsizler gibi körler de, içinde bulundukları acıklı durumdan ancak uzman eğitimciler yardımıyla kurtulmaya çalışmak zorundaydılar. Epée Rahibi Charles Michel sağır ve dilsizlerden yardımını esirgememiş. Eğitimci Valentin Haüy İse kendini I körlerle ilgilenmeye adamıştır. Paris’te 1784 yılında Genç Körler Enstitüsü’nü kuran n Valentin Haüy ayrıca körlerin okumasını sağlayacak kabartma harfleri icat etmiştir. H Daha sonra da Essai sur l’Éducation des Aveugles (Körlerin Eğitimi Üstüne Deneme) adlı bir eser yazmış ve bunu öğrencilerine bastırmıştır. Bu insanseverin ayrıca Rusya ve Prusya’da da Fransa’dakine benzeyen birçok körler enstitüsünün kurulmasında hizmetleri geçmiştir. Daha sonra körlerin okuma ve yazma metotlarını kör Mucit Braille geliştirmiştir.


Horace Wells


Amerikalı diş hekimi.1815’te Hartford’da (Amerika Birleşik Devletleri) doğdu, 1848-de New York’ta öldü.


Cerrahî anestezi tekniğini icat etti. Bir diş hekiminin çalışmasını engelleyen en büyük zorluk, hastasının acı çekmesidir. Eskiden hekim geçinen bazı kimseler, hastanın çürük dişini çekmeden Önce onu bir süre eğlendirmeye çalışır, sonra da dişini birdenbire çekiverirlerdi. 1844 yılıydı. Wells bir gün tiyatroya gitmişti. Sahnede azot protoksit’ten başka şey olmayan bir gazın güldürücü niteliklerini göstermek amacıyla gülünç bir gösteri düzenlenmişti. Orada bulunan bir dostu, bu gazı teneffüs etmiş ve kahkahalarla gülmeye başlamıştı. O kadar kİ gülerken etraftaki mobilyalara çarparak yaralanmış yine de gülmesi kesilmemişti.


Bunu gören Wells, hemen ertesi gün bir miktar azot protoksit koklayıp dişini çektirmek üzere doğruca bir dişçiye koştu. Wells ameliyat sırasında en ufak bir acı bile duymadığını fark etti. Böylece de cerrahî anestezi doğmuş oldu.


Elene Theophile Hyacinthe Laennec


Fransız hekimi,1781’de Quimper’de (Fransa) doğdu, 1826’da Douamenez’de (Fransa) öldü.


Stetoskopla vücudu dinleme usulünü keşfetti. Günümüzün doktoru hastasının vücudunu, özellikle ciğerlerini önce stetoskop denen âletiyle dinler. Biçimi bugün il|j şeklinden çok farklı olan bu âlet, ilk defa Laennec tarafından bir rastlantı sonucu icadedilmiştir. Doktor günün birinde kulağını uzun bir kalasa dayamış çocuklarla oynarken, kalasın öbür ucunun bir toplu iğneyle kazındığını fark etmişti; hatta bu hafif gürültü ona çok net ve çok kuvvetliymiş gibi geldi. Hasta haneye dönünce bir defteri rulo yaparak İyice sıkıştırıp bir silindir hâline getirdi. Silindirin bir ucuna kendi kulağını yaklaştırıp öteki ucunu da bir hastasının vücuduna dayayarak onun kalbini ve ciğerlerini dinledi; işte o zaman Laennec, organizmanın çıkardığı sesleri rahatlıkla duyduğunu fark etti. 1815 yılından itibaren de İlk tahta stetos-koplar kullanılmaya başlandı.


 

1 Nisan 2016 Cuma

Enver Paşa, Abraham Darby ve Gustave Eiffel Kimdir?

Enver Pasa


Türk generali ve devlet adamı Enver Paşa, 1881’de İstanbul’da doğdu, 1922’de Belhcivan’da (Tacikistan) öldü. İttihat ve Terakki Cemiyetinin en faal üyesidir.


Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmesine sebep oldu. 1902‘de Harp Akademisi’nden kurmay yüzbaşı rütbesiyle mezun olan Enver Bey, Makedonya’ya gönderilmiş ve burada komiteci ve eşkıya ile çarpışmıştı. 1907’de ittihat ve Terakki Cemiyetl’ne katılan Binbaşı Enver, istibdat idaresine karşıydı. II. Abdülhamit’e 1908 Meşrutiyetini kabul ve ilân ettirmek amacıyla genç subaylarla dağa çıkmıştı. Meşrutiyetin ilânından sonra yıllarca Hürriyet Kahramanı olarak anılan Enver Beyin ünü, bütün ülkeye yayılmış, hatta kalpağı ve bıyığı halk arasında moda olmuştu. 1914’te Harbiye Nazırlığına getirilen Enver Paşa Birinci Dünya Savaşı çıkınca, büyük bir sorumsuzlukla Türkiye’yi Almanların yanında savaşa sokmuştur. Savaştan sonra da Almanya’ya kaçan Enver Paşa, oradan Rusya’ya, daha sonra da Türkistan’a geçmişti. Orada bir Türk devleti kurmak istedi ama Ruslarla çarpışırken öldü.


Darby III


Abraham Darby III. İngiliz demirci ustasıdır. XVIII. Yüzyılda Galler Ülkesinde (Büyük Britanya) yaşadı. Avrupa’da dünyanın ilk büyük madenî köprüsünü inşa etti ve hizmete açtı.


İngiltere’yi dolaşan turistler, Severn nehrinin iki yakasını birleştiren 30 metrelik büyük madenî köprüye pek dikkat etmezler. Hâlbuki bu köprü, Fransız mühendisi Eiffel ve diğer cüretli mühendisler tarafından, birçok uçurum, vâdi ve boğaza kurulan sayısız köprünün atasıdır. Ironbridge (Demir köprü) adı verilen bu köprünün dökme demirden putreller, 1779 yılında demirci ustası Abraham Darby lll’ün yönetimindeki Darby’ler Dökümevi’nde hazırlanmıştır. Darby III, bu köprünün yapımı süresince canla başla çalışmış ve hiçbir masraftan kaçınmamıştır. Kuvvetli ayaklar üzerine oturtulan ve demir İskeleti son derece dayanıklı olan bu köprü, iki yüz yıla yakın bir zamandan beri hâlâ ilk günkü sağlamlığını muhafaza etmekte ve hiçbir yıpranmışlık belirtisi göstermemektedir.


Eiffel


Gustave Eiffel Fransız mühendisidir. 1832’de Dijon’da (Fransa) doğdu, 1923’te Paris’te öldü. Demir inşaatı çalışmalarıyla ün kazandı.


Paris’teki Eiffel kulesini yaptı. Paris şehrinin sembolü Eiffel kulesiyle adını bütün dünyaya duyuran Gustave Eiffel, Fransa’da ve dünyada, yapımı oldukça güç, çok sayıda madenî köprüyü gerçekleştirmiştir. Eiffel, o zamana kadar yapılan çok ayaklı köprüleri sakıncalı buluyordu. Çünkü bu tür köprülerin ara ayakları ya kaygan topraklar üzerine oturtulur ya da kuvvetli akıntılara maruz kalırdı. «Demir Sihirbazı» mühendisin amacı, üzerinde köprü kurulacak vadinin derinliği ve genişliği ne olursa olsun, bu vadiyi tek bir kemerle aşmaktı. Fransa’da, yapımı 1885 yılında tamamlanan Gabarit köprüsü bu tür köprülerin en göze çarpanıdır. Kemerinin iki ayağı arasındaki uzaklık 165 metreyi bulan bu köprü, Roma’daki San Pietro kilisesi, Paris’teki Notre-Dame katedrali ve Zafer Tâki yan yana gelseler, üzerlerinden kolaylıkla aşabilirdi.


 

27 Mart 2016 Pazar

Hokusay, Van Eyck ve Michelangelo’nun Hayatları

Hokusay


Katsuşika Hokusay, Japon desinatörü ve gravürcüsüdür. 1760’da Tokyo’da doğdu, 1849’da aynı yerde öldı 30 000’den fazla eseri vardır.


Eserlerinde 60’dan fazla takma ad kullandı. Katsuşika Hokusay, Japonya’da devrinin en İleri gelen ressam ve süslemecilerinden biriydi. Sanatçı yaptığı desen, gravür ve tablolarında son derece çeşitli konulara yer vermiştir: Manzaralar, davranışlar, kıyafetler, gelenekler, çalışanların yaşayışı, tarih v.d. Sanatçı, ayrıca insan, hayvan ve çiçekler üzerine incelemeler yapmıştır. Eserlerine «Şunro», «Sori», «Hişivka» gibi imzalar atan Hokusay’ın 60’tan fazla takma adı vardır. Bunların en ilgi çekicisi, «Resjm delisi» anlamına gelen «Guakyocin» dir. Hokusay başlıca eserlerini albümler hâlinde yayımlamıştır. Japonların kutsal saydıkları Fuji-Ya-ma dağı eserlerinde önemli bir yer tutar. Sanatçının çok canlı ve eğlenceli olan desenleri, Caran d’Ache’ın karikatürleri ve diğer birçok usta sanatçının eserleriyle boy ölçüşebilir.


Van Eyck


Jan Van Eyck, Flaman ressamı. 1390’a doğru Maaseik’te (Belçika) doğdu, 1441’de Bruges’de (Belçika) öldü.


Yağlıboya resmi icat etti. Flaman resminin büyük ustası Jan Van Eyck, boyaları inceltmede ilk defa keten yağından yararlanarak, resim tekniğini geliştirmiştir. XV. Yüzyıla kadar ressamlar tablolarını yaparken suluboya, tebeşir ve toz hâlinde toprak boyalar (tempera tekniği) kul-, tanırlardı. Ayrıca eserlerinin uzun süre bozulmaması ve dayanıklı olması için çoğu zaman ya fresk ya da mumlu boya tekniğine başvururlardı. Flaman resim okulunun kurucusu olan Jan Van Eyck, yeni bir usul ortaya çıkarmıştır: Buna göre boya, su ile değil de yağ ile karıştırılıyor ve bu yüzden de hem daha yavaş kuruyor, hem de uzun süre parlaklığını muhafaza ediyordu. O devrin Avrupalı ressamları Jan Van Eyck’in icat ettiği bu yeni tekniği çok beğenip çabucak benimseyerek kısa zamanda eserlerinde uygulamaya başlamıştır. Daha sonra da yağlıboya bütün dünyaya yayılmıştır.


Michelangelo


Michelangelo Buonarroti, Mikelanj da denir. İtalyan ressamı, heykeltıraşı, mimarı ve şairi. 1475’te Capresse’de (İtalya) doğdu, 1564’te Roma’da öldü.


Sanat dünyasını her devirde etkileyen en büyük sanatçılardan biridir. Michelangelo çok genç yaşta, Floransa’daki Muhteşem Lorenzo’nun sarayında, maaşlı sanatçılar arasına katılmıştı. Bu eşsiz sanatçının hepsi de başlı başına birer şaheser olan yapıtları arasında en tanınmışları Roma’daki Sistina kilisesinin tavanını süsleyen freskler, yine aynı kilisenin sunak duvarında yer alan «Mahşer« adlı fresk ile «Pieta». «Esirler», «Davud», «Musa» gibi heykeller ve Roma’daki San Pietro katedralinin kubbe maketidir. Çağdaşları, hayran oldukları Michelangelo’nun değerini pek İyi bilirlerdi. Ama Michelangelo, huysuzluğuyla herkesi yıldırmıştı. Bu öfkeli ve asık yüzlü sanatçı, şaheserler yaratmak için ölesiye çalışırdı. 1588’de Roma’da, San Pietro katedralinin kubbesi bütün haşmetiyle gökyüzüne yükseliyordu ama Michelangelo kendi eseri olan bu muhteşem yapının tamamlandığını göremeden ölmüştü.