27 Mart 2016 Pazar

Hokusay, Van Eyck ve Michelangelo’nun Hayatları

Hokusay


Katsuşika Hokusay, Japon desinatörü ve gravürcüsüdür. 1760’da Tokyo’da doğdu, 1849’da aynı yerde öldı 30 000’den fazla eseri vardır.


Eserlerinde 60’dan fazla takma ad kullandı. Katsuşika Hokusay, Japonya’da devrinin en İleri gelen ressam ve süslemecilerinden biriydi. Sanatçı yaptığı desen, gravür ve tablolarında son derece çeşitli konulara yer vermiştir: Manzaralar, davranışlar, kıyafetler, gelenekler, çalışanların yaşayışı, tarih v.d. Sanatçı, ayrıca insan, hayvan ve çiçekler üzerine incelemeler yapmıştır. Eserlerine «Şunro», «Sori», «Hişivka» gibi imzalar atan Hokusay’ın 60’tan fazla takma adı vardır. Bunların en ilgi çekicisi, «Resjm delisi» anlamına gelen «Guakyocin» dir. Hokusay başlıca eserlerini albümler hâlinde yayımlamıştır. Japonların kutsal saydıkları Fuji-Ya-ma dağı eserlerinde önemli bir yer tutar. Sanatçının çok canlı ve eğlenceli olan desenleri, Caran d’Ache’ın karikatürleri ve diğer birçok usta sanatçının eserleriyle boy ölçüşebilir.


Van Eyck


Jan Van Eyck, Flaman ressamı. 1390’a doğru Maaseik’te (Belçika) doğdu, 1441’de Bruges’de (Belçika) öldü.


Yağlıboya resmi icat etti. Flaman resminin büyük ustası Jan Van Eyck, boyaları inceltmede ilk defa keten yağından yararlanarak, resim tekniğini geliştirmiştir. XV. Yüzyıla kadar ressamlar tablolarını yaparken suluboya, tebeşir ve toz hâlinde toprak boyalar (tempera tekniği) kul-, tanırlardı. Ayrıca eserlerinin uzun süre bozulmaması ve dayanıklı olması için çoğu zaman ya fresk ya da mumlu boya tekniğine başvururlardı. Flaman resim okulunun kurucusu olan Jan Van Eyck, yeni bir usul ortaya çıkarmıştır: Buna göre boya, su ile değil de yağ ile karıştırılıyor ve bu yüzden de hem daha yavaş kuruyor, hem de uzun süre parlaklığını muhafaza ediyordu. O devrin Avrupalı ressamları Jan Van Eyck’in icat ettiği bu yeni tekniği çok beğenip çabucak benimseyerek kısa zamanda eserlerinde uygulamaya başlamıştır. Daha sonra da yağlıboya bütün dünyaya yayılmıştır.


Michelangelo


Michelangelo Buonarroti, Mikelanj da denir. İtalyan ressamı, heykeltıraşı, mimarı ve şairi. 1475’te Capresse’de (İtalya) doğdu, 1564’te Roma’da öldü.


Sanat dünyasını her devirde etkileyen en büyük sanatçılardan biridir. Michelangelo çok genç yaşta, Floransa’daki Muhteşem Lorenzo’nun sarayında, maaşlı sanatçılar arasına katılmıştı. Bu eşsiz sanatçının hepsi de başlı başına birer şaheser olan yapıtları arasında en tanınmışları Roma’daki Sistina kilisesinin tavanını süsleyen freskler, yine aynı kilisenin sunak duvarında yer alan «Mahşer« adlı fresk ile «Pieta». «Esirler», «Davud», «Musa» gibi heykeller ve Roma’daki San Pietro katedralinin kubbe maketidir. Çağdaşları, hayran oldukları Michelangelo’nun değerini pek İyi bilirlerdi. Ama Michelangelo, huysuzluğuyla herkesi yıldırmıştı. Bu öfkeli ve asık yüzlü sanatçı, şaheserler yaratmak için ölesiye çalışırdı. 1588’de Roma’da, San Pietro katedralinin kubbesi bütün haşmetiyle gökyüzüne yükseliyordu ama Michelangelo kendi eseri olan bu muhteşem yapının tamamlandığını göremeden ölmüştü.


 

25 Mart 2016 Cuma

Bu Hayatları Biliyor Muydunuz?

Elisabeth I.


İngiltere ve İrlanda kraliçesi, Kari V veya Şartken. İspanya kralı ve Roma – Cermen İmparatorluğunun hükümdarı 1500’de Gand’da (Belçika) doğdu, 1558’de Yuste’de (İspanya) öldü. Fransa kralı François I, bu amansız hasmıyla başa çıkamayıp Kanuni’den yardım istedi.


Kari V, «üstünde güneşin batmadığı» söylenen geniş bir imparatorluğa sahipti. Elde ettiği yerler, Fransa’yı tehlikeli bir şekilde çevreliyordu. Bu da, Fransa kralı François I ile Kari V arasında bitmez tükenmez savaşlara yol açtı. Bu arada François I, Kari V’e karşı Kanunî Sultan Süleyman’dan yardım istedi. Kanunî de 1526 seferine çıkıp Transilvanya ve Macaristan’ı aldı. Fransa kralının müttefiklerinden biri olan Papa elemente VII korkunç bir felâketle karşılaştı: Kari V’in orduları, Roma’yı işgal etti: yağma ederek yakıp yıkarak hastanelerdeki hastaları bile öldürerek şehri mahvettiler. Gece, alevler İçindeki binalarla gökyüzü kırmızıya boyanmıştı. Bu katliamı önlemek için Papa teslim olmak zorunda kaldı ve Sant’Angelo şatosundaki Hadrianus kulesine hapsedildi.


Özdemiroğlu Osman Paşa


III. Murat devrinin ünlü sadrazamı ve başkomutanı, 1526’da Mısır’da doğdu, 1585’de Tebriz’de öldü.


Osmanlı tarihinin cesareti ve kahramanlığı ile ün yapmış, heybetli kişilerinden biridir. Habeş ve Yemen fatihi Özdemir Paşa’nın oğlu Osman’ın altı yaşına kadar konuşamadığı dilinin bu yaşta açıldığı ve pek az konuşan bir kişi olduğu söylenir, Özdemiroğlu Osman. Kanuni tarafından Habeş Beylerbeyliğine getirildikten sonra Yemen’deki ayaklanmayı bastırmaya gönderildi. 1571’de Mısır Valisi, üç yıl sonra Diyarbakır Valisi oldu. Lala Mustafa Paşa, başkomutan olarak İran’a gönderildiği zaman, Osman Paşa da onunla beraber gitti ve bu seferde On kazandı. Dağıstan tarafında birçok yer ve 17 kale alarak Osmanlı İmparatorluğunun sınırlarını Hazer denizine kadar genişletti. Halk arasında bir masal kahramanı gibi anılmaya başlandı. İstanbul’a dönünce başarılarından pek memnun kalan Murat, onu 1584 yılında sadrâzam yaptı. Özdemiroğlu bir ay sonra ikinci defa çıktığı doğu seferinde öldü.


Sokullu Mehmet Paşa


Ünlü Osmanlı devlet adamı, 1506’da Sokoloviç’te (Bosna civan) doğdu, 1579’da İstanbul’da öldürüldü.


On üç yıl başarıyla sadrazamlık yaptı. Devşirme olarak İstanbul’a getirilen Sokullu Mehmet, sarayda Türk – İslam kültürüyle yetişmişti. Burada Kanuni’nin dikkatini çekerek hızla yükseldi. Sırasıyla sancakbeyi beylerbeyi, vezir, 1565’te de sadrazam oldu ve ölümüne kadar iktidarda kaldı. Kanunî Süleyman hastalanınca, orduyu Zigetvar kuşatmasında o yönetti ve ordunun bozulmaması için Padişahın ölümünü askerden gizledi. II. Selim’in bir olay olmadan tahta çıkmasını sağladı. Sudan’ı ve Kıbrıs’ı alarak Osmanlı Devleti’nin Akdeniz egemenliğini kuvvetlendirdi, inebahtı’da, Venediklilerin donanmayı yakmasına rağmen. Kılıç Ali Paşa’mn da yardımıyla bir kış süresinde yeni bir donanma yaptı. Gerçekleştiremediği ünlü bir tasarısı vardır: Don ve Volga nehirleri arasında bir kanal açarak Orta Asya’ya donanma ve asker göndermek.


 


 

22 Mart 2016 Salı

Adını Duymadığınız Zamanında Ün Kazanmış Sanatçılar

Demosthenes


Yunanlı hatip ve siyaset adamı, M.Ö. 384’de Atina’da (Yunanistan) doğdu, M.Ö. 322’de Kalaureia adasında (Yunanistan) öldü.


Etkileyici ve güzel konuşmasıyla ün yaptı. Eski Çağın en büyük hatibi sayılan Demosthenes. Atina’da toplanan meclislerde sık sık söz alarak Atina’lıları Makedonya kralı Philippos’a karşı kışkırtmaya çalışırdı. Onun bu amaçla hazırlayıp verdiği söylevler Philippikoi adını taşır ve çok ünlüdür. Söz söyleme sanatında bu eşine az rastlanır ustalığa erişebilmek için büyük hatip, gençliğinde yıllarca, kalabalık karşısında rahatlıkla konuşabilene denemeleri yapmış, sabırla çalışmıştır. Hastalıklı bir çocukluk devresi geçirmiş olan Demosthenes söylentiye göre kekemeydi. Ama o, bu kusurunu giderebilmek için ağzına çakıl taşları koyup sahilde dalgaların gürültüsünü bastıracak kadar yüksek sesle mısralar okur, ayrıca nefesini kuvvetlendirmek için de hem koşar, hem de kendi kendine söylevler verirmiş.


Phidias


Eski Yunan sanatçısı ve heykeltıraşı, M.Ö. 490 ile 431 yılları arasında yaşadı. Dünyanm en ünlü heykeltraşlarından biri. Parthenon tapınağının frizlerini o yapmıştır.


Phidias’ın eserlerinin çoğu, ne yazık ki ya tahrip edilmiş ya da kaybolmuştur. Meselâ on metreden fazla olan, som altından ve fildişinden bfr Zeus heykelini gerçekleştirdiği bilinir. Ama onu üne kavuşturan asıl eserleri, Atina Akropolis’indeki Parthenon tapmağı için yaptığı frizlerdir. Perikles’in isteği üzerine sanatçı, Parthenon tapınağını bu ünlü şaheseri daha’ da güzelleştirmiştir. Phidias’ın yaptığı frizlerin parçaları bugün Atina, Londra ve Louvre müzelerinde sergilenmektedir. Hayatının son yıllarında Phidias, kıskanç düşmanları tarafından, Parthenon tapınağının en değerli eseri olan Athena heykelinin üzerindeki fildişi ve altınları çalmakla suçlandırıldı ve hapse atıldı. Phidias, hapisten Perikles sayesinde kurtulduktan sonra sürgüne gönderilmiş ve orada ölmüştür.


Publius Vergilius Maro


Lâtin şairi, M.3. 70’te Mantova (İtalya) yakınlarında doğdu, M.Ö. 19’da Brindisi’de (İtalya) öldü.


Eserleriyle Lâtin ve Batı edebiyatlarını büyük ölçüde etkiledi. Vergilius, daha hayattayken, Georglca adlı eseriyle büyük bir One kavuşmuştu. Şair, İtalya kırlarının güzelliğini dile getiren bu eseri, ancak yedi yılda tamamlayabilmişti. Bir gün İmparator Augustus kendisine adanmak üzere şairden Yunan tarzında uzun bir şiir yazmasını istedi Vergilius da İmparatorun atası sayılan Aeneas’ın hikâyesini anlatmayı uygun buldu. Şair eseri üzerinde tam on yıl çalıştı; hatta daha fazla ilham alabilmek İçin Yunanistan’a bile gitti. Bu destan – şiir uzun çalışmalardan sonra bitmişti. Ama Vergilius eserini beğenmediği ve yetersiz bulduğu İçin yakmak istedi. Çünkü destan üzerinde en az üç yıl daha çalışması gerektiğine inanıyordu. Neyse kİ dostları, el yazmalarını kurtardılar. Bu sayede önce Roma, sonra da bütün dünya Aeneas’ı zevkle okudu.


 


 


 

17 Mart 2016 Perşembe

Havacı Denizci Bizden Yarışçı İngilizlerden

Malcolm Campbell


İngiliz otomobil yarışçısıdır. 1885’te Kelwinning’de (Büyük Britanya) doğdu, 1948’de Reigate’de (Büyük Britanya) öldü.


Uzun süre dünya sürat rekorlarım elinde tuttu. Maicolm Campbell, 1923’te, otomobille dünya sürat rekorunu kırdı: Yarışçı, bir kilometrelik mesafede, saatte 220 kilometreyi bulan bir hıza ulaşmıştı. Bu rekor o zaman için büyük bir başarı sayılır; çünkü 1920’lerin turizm arabaları saatte ancak 60-65 kilometre yapabiliyorlardı. 1931‘de Sir unvanıyla mükâfatlandırılan Campbell daha sonra kendi rekorlarını kendisi kırmaya çalışarak, başarılarına yenilerini ekledi. Amerika’daki Büyük Tuz gölü çevresinde kıyı boyuna çizilen kara bir çizgiyi izleyerek antrenmanlar yapan ünlü yarışçı, 1935’de benzinle çalışan Blue Bird (Mavi Kuş) adlı otomobiliyle saatte 500 kilometreye yakın hız yaparak, ulaşılması ve inanılması çok güç bir rekor daha kırdı. Sonradan deniz motoru yarışlarına da merak saran Sir Malcolm Campbell, bir yarış sırasında hayatını kaybetti.


Sadun Boro


Türk Denizcisi, 1928’de İstanbul’da doğdu. Kısmet adlı teknesiyle bir dünya turu yaptı. Anılarını Pupa Yelken adlı eserinde anlattı.


Manchester Üniversitesinden mezun olan Sadun Boro, 1952’de İngiltere’den başlayıp Karayip adalarında son bulan bir yolculuk yapmıştı. Daha sonra İkinci bir dünya turunu gerçekleştirmek üzere Kısmet adlı teknesiyle 22 Ağustos 1965’te İstanbul’dan hareket ederek Marmara, Ege ve Akdeniz’den geçip Cebelitarık’tan Atlas Okyanusuna açıldı. Kanarya adaları, Panama, Güney Pasifik adaları, Yeni Gine, Endonezya adaları ve Singapur’a uğrayan Sadun Boro’ya bu yolculuğunda karısı Oda Boro eşlik ediyordu. Denizci çift, yanlarına bir de Miço adlı kedilerini almışlardı. Dönüşte Süveyş kanalının kapalı olduğunu gören Sadun Boro, Kısmet Aşdod limanına kadar karadan taşımak zorunda kaldı. 15 Haziran 1968’de İstanbul’a dönen Boro, burada büyük bir heyecanla karşılandı. Denizci, gezi anılarını Pupa Yelken adlı eserinde topladı.


Tayyareci Fethi Bey


1891’de İstanbul’da doğdu, 1913’te Taberiye’de öldü, ilk Türk havacılarından. İstanbul’dan Şam’a kadar uzanan tehlikeli bir hava yolculuğu yaptı.


Havacılıkla ilgili çalışmalar yapmak üzere İngiltere’ye giden Fethi Bey, yurda döndükten sonra pilotluğa başladı. 1913’te Dancourt adında bir Fransız havacısı Kahire’ye uçuyordu. Ama uçağı yarı yolda düşüp parçalanınca bu seyahatin Türkler tarafından tamamlanması düşünüldü. Fethi Bey ve Nuri Bey bu görevi üzerlerine aldılar. Fethi Bey ve yardımcısı Sâdık Bey. Muaveneti Milliye, Nuri Bey ve yardımcısı da Prens Celâlettin adlı uçaklarıyla yola çıktılar. Hava şartları çok kötüydü. Bu yüzden Nuri Bey seyahatini yarıda bırakarak geri döndü. Fethi ve Sâdık Beyler ise Şam’a kadar uçtular. Burada birkaç yere daha uğradıktan sonra yollarına devam eden havacıların uçağı bilinmeyen bir sebepten Taberiye’de düştü. Bu olay yurtta büyük üzüntü yarattı. İstanbul’da bu iki hava şehidinin adına kırık sütunlu bir anıt dikildi.


 

16 Mart 2016 Çarşamba

Duyulmamış Bilgileri Gün Yüzüne Çıkaran Makale

Cro-Magnon İnsanı


Cro-Magnon insanı, 1868’de Fransa’da bulunan insan fosilidir. M.Ö. 60.000 ile 10.000 yılları arasında yaşadığı sanılmaktadır. Beyaz ırkın atalarından, Taşı, boynuzu ve kemiği işlemesini bilirdi.


Cro-Magnon insanı» adı bu tip insan fosilinin ilk bulunduğu yerin adından gelmektedir: Cro-Magnon, Fransa’da, Dordogne idare bölgesinde bir yerleşme alanıdır. Bu bölgedeki bir mağarada ilk defa 1868’de bir ergin erkek, iki ergin kadın ve bir çocuğa ait olan kemikler bulunmuştur. İskeletlerin düzenli bir şekilde durmasından, beyaz ırkın atası olan bu insanların ölülerini gömdükleri anlaşılmaktadır. Ayrıca Cro Mag-non insanları taşı, boynuzu ve kemiği işlemeyi çok iyi bilirler, hattâ birtakım sanat eserleri bile yaparlardı. Bunlar arasında sihirli anlamlar taşıyan heykel ve resimler de vardır. Bu uzun boylu ve zekî insanlar da bizler gibi Homo sapiens (akıllı adam) türündendir. Hâlbuki eski çağların Neandertal insanı ile daha da eski devirlerde yaşamış Pekin insanı insanoğlunun birer taslağından ibarettir.


IV. Sülâleden Mısır firavunu


M.Ö. 2600 yıllarında yaşadı. Gize’de kendi adıyla anılan dev piramidi yaptırdı ve bu sayede ölümsüzleşti.


Keops piramidi yapılışından tam 4 400 yıl sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde Amerikalılar tarafından Grand Coulée barajı inşa edilinceye kadar insanoğlunun gerçekleştirdiği en büyük ve en heybetli eser sayılıyordu. Keops piramidinin yapılışında, bir yıl boyunca 100.000 Mısır’lı ve köle çalışmıştır Bu insanlar her yıl, Nil’ln tarıma elverişsiz olan taşma zamanlarında bir araya gelip bu dev eseri gerçekleştirmişlerdi. Yüksekliği 146 metre (bugünkü yüksekliği 128 metredir) ve tabanı 233 metre (bugün 227 metredir) olan bu büyük anıt-mezar, herbiri ikişer veya üçer tonluk 200.000 ağır taştan meydana getirilmiştir. Bu dev eserin dünyanın yedi hârikasından biri sayılması ve yirmi üç yıl saltanat süren Keops’un Tutanhamon’la beraber adı en çok bilinen firavun olması da bu yüzdendir.


Agamemnon


Süleyman Salamon veya Şelomoh da denir. İsrailoğullarının ünlü hükümdarı, İsrail’de doğdu ve öldü.


M.Ö. 970 ile 931 arasında hüküm sürdü. Kudüs’ü başkent yaptı ve orada bir tapmak inşa ettirdi. Davud peygamberin oğlu Süleyman’ın ataları Yahuda kabilesine dayanır. Büyük bir hükümdar olan Süleyman, ülkesine barış ve huzur getirdi. Kudüs’te de muhteşem bir tapınak yaptırdı. Zamanla bu tapınak yıkılmış, ama yahudilerin, bu tapınağın kalıntılarının bulunduğu yere gelip Kudüs’ün yıkılışını anarak dua edip ağlamaları gelenek hâlini almıştır. Süleyman, adaletseverllğiyle dillere destan olmuştur. Bir gün kendisine aynı bebeği paylaşamayan İki kadın başvurur. Her ikisi de bebeğin annesi olduğunu ileri sürer. Bunun üzerine Süleyman, bebeğin ikiye bölünüp iki kadın arasında pay edilmesini emreder.


 

15 Mart 2016 Salı

Bilinen Bilgileri Alt Üst Edip Tarih Değiştiren İnsanlar

Kepler


Johannes Kepler Alman astronomu, 1571’de Weil’da (Almanya) doğdu, 1630’da Regensburg’da (Almanya) öldü.


Gezegenlerin hareketleriyle ilgili kanunları ortaya attı. Kepler, ilâhiyat bilimiyle meşgul oluyor, bu alanda incelemeler yapıyordu. Fakat bir süre sonra astronomiyle uğraşmak için büyük bir istek duyan ve Kopernik’e karşı sonsuz bir hayranlık besleyen bu genç adam, kendini tamamen yıldızlar üzerinde ilgi çekici araştırmalara verdi. Gitgide daha da büyüyen şöhreti, Prag’da bulunan Dani-marka’lı astronom Tycho Brahe kadar geldi; o da Kepler’i, kendisine asistan olması için yanına çağırdı. Kepler, hocasının ölümünden sonra onun araştırmalarına devam etti. Fakat kalabalık bir aile reisi olan ve hep para sıkıntısı çeken Kepler, geçinebilmek için yıldız falına bakarak para kazanmak zorunda da kaldı. Geçim zorluklarına, devrinde kullanmak zorunda olduğu gözlem araçlarının yetersizliğine rağmen bu dâhi astronom, gezegenlerin hareketlerini yöneten temel kanunları ortaya attı.


Verrier


Urbain Le Verrier Fransız astronomu, 1811’de Saint-Lö’da (Fransa) doğdu, 1877’de Paris’te öldü. Güneşten uzaklık derecesine göre sekizinci gezegen olan «Neptün» ün varlığını, hesapla buldu.


Güneş’in çevresinde dönen gezegenler olarak Merkür, Venüs, Jüpiter’i, Plüton, Mars, Satürn, Uranüs, Neptün ve… Yer’i biliyoruz. 1845 yılında fransız astronomları, Uranüs gezegeninin çizdiği yörünge üzerinde, düzensiz bir hareket görerek bunu açıklayamamışlar ve şaşırmışlardı. Le Verrier İse Uranüs’ün o zamana kadar bilinmeyen bir gezegenin çekim alanına girdiği şeklinde bir düşünceden hareket ederek bu esrarı aydınlatmaya karar verdi. Astronom, yaptığı hesaplarla bu bilinmeyen gezegenin çizdiği yörüngeyi tespit etmeye çalıştı. Gezegenin bulunabileceği yeri tahmin ettikten sonra astronomlardan dürbünlerini bu yöne çevirmelerini istedi. Nihayet 1846 yılında İnsanlar Neptün’ü ilk defa gördüler. 1930 yılında da Le Verrler’nin gösterdiği yolu izleyen Amerikalı Lovvell, yaptığı hesaplarla Plüton’u buldu.


Fahrenheit


Daniel Gabriel Fahrenheit Alman fizikçisi ve mucidi, 1686’da Danzig’de (Polonya) doğdu, 1736’da La Haye’de (Hollanda) öldü.


İlk civalı termometreyi icat etti. Danzig’li bir tüccarın oğlu olan Fahrenheit, alkollü termometreler, aerometreler ve diğer fizik araçlarım yapıp satarak para kazanıyordu. Bilgilerini lamamlamak için fizi-ğe’çalışmıştı ve hattâ gerçekleştirdiği âletlerin modellerini yapmak İçin cam üflemeyi de öğrenmişti. Daha sonra Fahrenheit, kendi adını taşıyan dereceleme sistemi yardımıyla göstergeleri karşılaştırılabilcn termometreler yaptı. Fahrenheit derecesi Büyük Britanya’da öteden beri kullanılmaktadır. Bizim kullandığımız Celsius derecesinde (0) santigrat derece, 32 Fahrenheit derecesinin karşılığıdır. Bu nedenle Fahrenheit derecesi gölgede 86’yı gösterdiği zaman sakın telâşa kapılmayın! Zira bu, bizim kullandığımız termometreye göre 30 derece bir sıcaklıktır. Fahrenhelt’ı, santigrat’a çevirmek için fahrenheit rakamından 32 çıkartılır, kalan 5/9 ile çarpılır.


 

14 Mart 2016 Pazartesi

Döneminden Günümüze Ün Kazanmış Üç Türk Sanatçının Hayatı

Nedim


Ahmed Nedim, Lâle Devrinin en büyük şairidir. 1681’de İstanbul’da doğdu, 1730’da aynı yerde öldü.


Türk edebiyatında mahallîleşme cereyanı denilen edebî bir çığırın önderidir. Öğrenimini medresede yaptıktan sonra kadı olan Nedim, boş zamanlarında şiir yazardı. Bu yönüyle Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın dikkatini çekmiş ve Lâle Devrinin en ünlü çehrelerinden biri olmuştur. Şiirlerinde Lâle Devri İstanbul’unun hareketli ve renkli hayatını dile getirmiş, Saadâbâd eğlencelerini, gül ve lâle bahçelerini ve bu bahçelerdeki selvi boylu sevgililerin güzelliklerini herkesin anlayabileceği sade ve ahenkli bir İstanbul Türkçesiyle anlatmıştır. Arapça ve Farsçayı İyi bilen Nedim’in şiirlerini topladığı Divân’ında Türkçe gazellerinin ve başarılı şarkılarının yanı sıra Farsça şiirleri ve Çağatayca bir gazeli yer alır. Lâle Devri’nin bu ince ruhlu sanatçısı. Patrona Halil isyanı sırasında cânilerden kaçmak İçin damdan dama atlarken yere düşerek ölmüştür.


Karacaoğlan


Ünlü Türk halk şairlerinden bir tanesidir. 1606’da Kozan’da veya Adana’nın Fersak dolaylarında doğduğu sanılır, 1679’da öldü.


Anadolu’nun türlü yerlerini dolaşmış bir millî ozan. Karacaoğlan, halk edebiyatı şairlerinin en tanınmışlarından biridir. Asıl adı, memleketi, ne zaman ve nasıl yaşadığı kesin olarak bilinmez. Halkın, çok esmer olduğu için Karacaoğlan adını taktığı bu karayağız delikanlının bir de «Karakız* adlı sevgilisi vardı. Çok kimse onları çekemezdi. Bir gün Karacaoğlanı öldürmek istediler. Bunun üzerine Karacaoğlan bir elinde sazı düştü yollara. Gidiş o gidiş. Bir daha ne o yerlere döndü Karacaoğlan, ne de Karakız’ı gördü. Ama hayatı boyunca karşılaştığı her güzelde Karakız’ı gördü, koşma, türkü, mani ve güzellemelerinde hep onu çağırdı. Karacaoğlan tabiata âşıktı. Anadolu’nun birçok yerini, dolaştığı söylenir. Çok sâde bir dili vardı. Türk saz şiirinin en güzel örnekleri olan şiirleri bugün hâla bütün canlılığını korumaktadır.


Mimar Sinan


Mimar Sinan; Koca Sinan da denir. Osmanlı İmparatorluğu baş mimarıdır. 1490’da Kayseri’de doğdu, 1588’de İstanbul’da öldü. Türk mimarlık sanatının bu en büyük dâhisi, Osmanlı İmparatorluğunun her köşesini şaheserleriyle süsledi.


Sinan, 1512’de Kayseri’den İstanbul’a devşirme oğlanı olarak geldi ve Enderun’da eğitim gördü. Mesleğine dülgerlikle başlayan Sinan, önce ordu mimarı oldu. Bağdat Seferi sırasında Tatvan’da üç kadırga yaparak Osmanlı ordusunu karşı kıyıya geçirdi. 1538‘de 48 yaşında imparatorluk baş mimarlığına getirilen Sinan, bu tarihten ölümüne kadar geçen yarım yüzyıl içinde irili ufaklı 300’den fazla eser yaparak «Koca» lâkabını kazandı. Bu eserler arasında 81 cami, 50 mescit 55 medrese, 7 su kemeri, 8 köprü, 27 saray, 18 kervansaray, 6 hasta hane, 31 hamam, 26 türbe vardır. Mustafa Sar Çelebi «Tezkeret-ül Ebniye» adlı Mimar Sinan’ın yaptığı binalarla ilgili kitabında Şehzade camiini çıraklık, Süleymaniye’yi kalfalık, Selimiye’yi ustalık çağında yaptığını yazar. Büyük mimar, Süleymaniye camimin yanında küçük bir imza gibi yer alan mütevazı bir türbede yatmaktadır


 

11 Mart 2016 Cuma

Bulduğu İcatla Az Daha Hayatı Son Buluyordu

Antonio Stradivarius


Meşhur İtalyan keman yapımcısı, Ki44’e doğru Crémone’da (İtalya) doğdu, 1737’de öldü.


Dünyada mevcut en mükemmel kemanları yapmış ve bu kemanları çok taklit edilmiştir. Stradivarius, kemanın sesine daha büyük bir güç verebilmek İçin eski kaman modellerini değiştirmiştir. Bu alanda elde ettiği başarıdan dolayı, dünyanın en büyük kemancıları bir «stradivarius»a sahip olmak İsterler. Hâlen bu İsmi taşıyan ancak dört yUr kadar keman verdir. Bunlar, Crémone’dakl hârika keman yapımcısı Stradivarius tarafından yapılmışlardır. Bu kemanların üstün nitelikleri, biçimlerinden, bölümlerinin blrbtrlerlyle otan âhsnktsrlndsn vs syrıca yapıldıkları çam tahtasının cinsinden doğmaktadır. Kemanların üstüne sürülmüş olan ve devrimizde artık formülü bilinmeyen cliAnın da, bu kemanların verdiği sesin üstün kaliteai üzerinde çok etkisi ol. duğu kabul edilmektedir. Fakat bu kemanların erişilmez üstünlükleri, özellikle Stradı-veriue’un eşsiz kabiliyetinden İleri gelmektedir


Browning


John Moses Browning. Amerikalı silâh yapımcısı ve mucit,


1855’te Ogden’da (Amerika Birleşik Devletleri) doğdu, 1926’da Brüksel’de öldü. Kendi adını taşıyan otomatik tabancayı icat etti.


Browning, silâh yapımıyla uğraşan bir aileye mensuptu. Babası Amerika’da top fabrikatörüydü. Oğlu da ailenin geleneğine uyarak, bu alandaki maharet ve buluşlara devam etti. O zamanki namlu ağzından dolan tüfek, merminin hızını çok azaltıyordu. John Browning bunu önlemek için 1879’da namlu dibinden dolan bir tüfek, sonra Winchester’le birlikte hızla ateşlenebilen topu yaptı. 1896’da, Browning denen ve hızla ateşlenebilen, 7,65 mm İlk otomatik tabancayı icat etti. Bundan önceki toplu tabancalar, daha emniyetli olmakla beraber, daha yavaş doldurulablllyordu. Mucit, 1917’de suyla soğutulan ağır topu yaptı. 1897’de brövelerini Herstal küçük silâh fabrikalarına sattı ve bu fabrikaların müdürü oldu. Browning’ln bir süre yönettiği, Belçika Herstal silâh fabrikaları, o zamandan beri onun brövelerini kullanmaktadır.


Guillotin


Joseph Ignaca Guillotin, Fransız hekimi ve milletvekili, 1738’de Saintes’te (Fransa) doğdu, 1814’te Paris’te öldü. «Giyotin» demlen ve Fransa’da ölüm cezasına çarptırılanların başım kesmek için kullanılan aracı icadetti.


Fransız İhtilâlinin başlarında, Paris milletvekili seçilen Doktor Guillotin, bütün ölüm mahkûmlarının aynı şekilde idam edilmesini ve acılarının mümkün olduğu kadar kısa sürmesini istiyordu. O devirlerde, ölüm cezaları infazlarının bazan epey uzun sürdüğü ve mahkûmun uzun zaman acı çektiği bir gerçektir. Guillotin, tahtadan bir iskele üzerine yerleştirilmiş, iki dikmeden meydana gelen bir âlet tasarladı. Bu iki dikme arasına, üçgen biçiminde bir bıçak yerleştirilmişti. Mahkûmun boynu altta bulupan bir yuvaya sokuluyor ve bir düğmeye dokununca, bıçak hızla düşüp başı koparıyordu. Fransızlar, bu araca, doktorun itirazlarına rağmen, onun adını verdiler. Bu idam makinesini icadeden Doktor Guillotin’in Terreur devrinde tutuklandığını ve giyotinle öldürülmekten zor kurtulduğunu biliyor musunuz?


 


 

8 Mart 2016 Salı

Boykot Nerden Geliyor? Conte Kimdir? Pariste Ölen Dil Bilimci Kimdi?

Conté


Nicolas – Jacques Conté, Fransız mucidi ve kimyacısı, 1775’te Sées’de (Fransa) doğdu, 1805’te Paris’te öldü.


İlk sunî kurşun kalem içini buldu ve kurduğu bir fabrikada imal etti. Conté, güzel sanatlara da, bilime de meraklıydı, iyi resim yapardı. Birçok bilimsel keşfiyle olağanüstü bir buluş zekâsı olduğunu göstermişti. Ama ona asli ününü sağlayan, suni kurşun kalemi keşfetmesi oldu. Conté kurşun kalemleri, Napoléon’un İngiltere’ye karşı uyguladığı kıta ablukasının, Fransa’da yarattığı ilkel madde sıkıntısından doğmuştur. 1564 yılından beri kurşun kalemlerde, İngiliz Cumberland’ından gelen siyah bir maden filizi olan grafitten yapılma bir kalem içi kullanılıyordu. Alp dağlarında bulunan Fransız grafit yatakları zengin değildi. Conté, bu az miktardaki grafiti toz hâline getirmeyi ve kille karıştırmayı denedi. Bu şekilde yoğurularak sağlanan hamur, kalıba dökülüyor ve sert bir kalem ici elde edilmek isteniyorsa çok, aksi hâlde az pişiriliyor, sonra ağaç çubukların içine yerleştiriliyordu.


Pierre Larousse


Fransız gramercisi, dilbilimcisi ve yayımcısı, 1817’de Toucy’dç (Fransa) doğdu, 1875’te Paris’te öldü.


«Larousse» adı bugün Fransa’da «sözlük» kelimesiyle eşanlamda kullanılmaktadır. Pierre Larousse’un yönetiminde yayımlanan Grand Dıcttonnaire Üniversel du XIXe Siecle (xıx. Yüzyıl Büyük Evrensel Sözlüğü) 1866 yılından 1876 yılına kadar fasiküller hâlinde çıkmıştır. Pierre Larousse, zamanının bütün bilgilerini bir tek eserde toplamak suretiyle Dlderot ve d’Alembert’In fikirlerini yenilemek istemişti. Bu dev eser, Pierre Larousse ve kabiliyetli iş arkadaşlarının el birliğiyle gerçekleşmişti. Ne var ki Pierre Larousse, Balzac’ın eserlerinden de daha hacimli olan bu 25 000 sayfalık an: siklopedinin her sayfasını tek tek yazmış, okumuş ve bunlar üzerinde düzeltmeler yapmıştır. Sonunda bu ağır ve yorucu çalışma onu yıpratmış ve Pierre Larousse, son cildin piyasaya çıktığını göremeden ölmüştür. Ama Larousse mpessesesi bundan böyle olağanüstü bir işe başlamış ve Larousse adlı ölümsüzlüğe kavuşmuştur.


Boycott


Charles Cunningham Boycott veya Boycott (Boykot okunur). İngiliz subayı, 1832’de Burgh Saint Peters’da (Büyük Britanya) doğdu, 1897’de Flexton’da (Büyük Britanya) öldü.


Boykot kelimesi onun adından gelmedir. Sert ve müstebit ruhlu bir adam, emir ve nüfuzu altındaki kimselerin yaşamalarını İmkânsız değilse bile çekilmez £ir hâle getirirse, o kimseler ne yapabilirler? Zorba âmirlerini öldürürler mi? Yoksa kaçırarak rehine olarak mı tutarlar? İrlanda’daki Erne kontluğunun çiftçileri va köylüleri, o arazinin Boycott İsimli kâhyasına karşı, başka bir taktik kullandılar. Kâhyaya doğrudan doğruya saldırmak yerine, onun bütün hareketlerini. Bütün yaptığı İşleri engellemeye ve kendisini başarısızlığa uğratmaya uğraştılar. Bu şekilde onun yönetimini ve çalışmalarını İmkânsız hâle getirdiler. Yâni onun aldığı bütün kararları boykot ettiler. Söz konusu olaydan sonra «boykot» kelimesi, bir kişiye, bir kuruluşa, bir ülkeye batkı yapmak amacıyla onunla her türlü ilişkiyi kesme anlamında kullanılmaya başlandı ve günlük dile yerleşti.


 

6 Mart 2016 Pazar

Karbon, Karbokimya ve Yağ ile İlgili Bilgiler

Karbon


Karbon, oksijen ya da hidrojen gibi etrafımızı çeviren ve yaşamamızı sağlayan; vücudumuz, bitkiler, hava, şeker gibi pek çok maddenin bileşiminde yer alan bir cisimdir.


Etrafımızı çeviren cisimleri meydana getiren kimyasal elemanların arasında en bol olanı karbondur. Pek çok çeşitli şekilleri vardır: En saf hâline “elmas”, daha az safına “kömür”, kurşun kalemlerin içindekilere “grafit” denir. Grafit, aynı zamanda tıpkı makine yağı gibi, kaypaklaştırıcı olarak da kullanılır. Karbon başka cisimlerle de birleşerek pekçok maddenin bileşiminde, şeker, kök nişastası gibi kuvvetli besin maddeleri veren karbon hidratlarda, selülozda, petrolde, alkolde ve kireçli kayalarda, karbonik gaz ve karbon oksidi gibi yanıcı gazlar ihtiva eden havada yer alır.


Karbokimya


Kömür, sadece katı hâlde bulunan bir yakıt değildir. Aynı zamanda insana ham maddeler de verir. Kömürden, tarımda kullanılan sunî gübre, parfüm, kumaş, çamaşır suları, plastik ve daha pekçok madde yapılır. Kimyanın bu koluna da karbokimya denir.


Kömürden elde edilen meddeler, kök kömürünün damıtılması sırasında çıkan dört ana maddeden yapılır. Bu dört ana madde havagazı, uçucu benzol, ham katran ve koktur. Bu dört maddenin kimyasal ya da fiziksel yoldan işlenmesiyle çeşitli ilâçlar, endüstride kullanılan çok kuvvetli boya maddeleri, pek çok plâstik çeşidi, böcek öldürücü ilâçlar, sunî gübreler, vernik ve hatta patlayıcı maddeler bile elde edilir. Plastik maddelerden otomobil karo serlsi, çizme, esans gibi günlük hayatta her zaman karşılaşılan pek çok madde de yapılabilmektedir.


Yağ


Yağ, bitkilerden, hayvanlardan ya da petrol gibi madensel ürünlerden çıkartılır. Madensel yağlar, dişli çarkların sürtünmesini azaltmak için makinelerde kullanılır.


Yağlar; besin maddesi, makine yağı, kimyasal ham madde, koruyucu madde olarak pek çok alanda kullanılır. Bitkisel yağlar, meyvalardan ya da onların tohumlarından elde edilir. Bu bitkilerin başlıcaları; yerfıstığı, zeytin, ayçiçeği ya da yağ palmiyesidir. Bunlardan elde edilen yağlar ya besin maddesi olarak ya da sabunculukta kullanılır. Madensel yağlar ise ham petrolün damıtılmasıyla elde edilir: Makine yağları, katı yağlar bu çeşit yağlardır. Madeni yağlardan olan vazelin çok sif olduğu için eczacılıkta ve parfümcülükte kullanılır.


 

5 Mart 2016 Cumartesi

Damlataşlar, Bitki Örtüsü ve Vaha Hakkında İşe Yarar Bilgiler

Damlataşlar


Yer altındaki bazı mağaraların tavanlarından aşağıya doğru, taştan birtakım saçakların sarktığını görürüz. Bunlara “sarkıt” denir. Bunların bazıları, yerden yukarı doğru yükselen dikitlerle birleşerek taştan sütunlar meydana getirirler.


Sarkıt ve dikitler, topraktan süzülerek mağaralara damlayan suların İçindeki kireçlerin sertleşip taşlaşması sonucu meydana gelirler. Su, toprağın içinden geçerken kireci eritir. Sonra da mağaranın tavanından içeri sızar. Havanın ve ihtiva ettiği karbon dioksit gazının etkisiyle bir çökelek hâline gelir ve mağaranın tavanından aşağıya doğru sarkan bir saçak hâlinde şekillenir. Bu bir sarkıttır. Damlayan sular, sarkıtın altında yerden yukarıya doğru taştan bir başka sütunun yükselmesine sebep olur ki buna da dikit denir. Bunlar zamanla birleşerek taştan bir sütun meydana getirirler.


Bitki Örtüsü


Karaların üzerinde, denizlerin diplerinde biten bütün bitkiler, dünyamızın bitki örtüsünü meydana getirirler. Bu bitki örtüsünde ulu ağaçlar, cılız otlar olduğu kadar, suların içindeki yosunlar da yer alır.


Botanik, sınıflandırılarak ayrı ayrı incelen, meal gereken bitkilerin sayılamayacak kadar çok ve çeşitli olması bakımından çok zevkli bir bilim dalıdır. Tabiat meraklıları, topladıkları çiçekleri, otları önce özel bir sözlüğün yardımıyla isimlerini bulup yazar, sonra da yine bitkiyi kurutup saklamaya yarayan özel preslerin içinde saklarlar. Bu presler kalın yapraklı bir defter biçimin, dedir, içine bitkiler yerleştirildikten sonra kabındaki kayışlar sıkılarak bitkinin, için, de sıkışarak iyice kuruması sağlanır. Eski Romalılar, çiçeklerin ve bitkilerin tanrıçası Floreyi kutlamak amacıyla çiçek şenlikleri tertip ederlerdi.


Vaha


Kuraklığın hüküm sürdüğü çöllerde bitki yetişmez. Ama çölün ortasında ortaya çıkan küçücük bir kaynağın etrafında yemyeşil bitkiden bir adacığın meydana gelmesine yardım edebilir. Buraya vaha denir. Çölün çoraklığı, kuraklıktan ötürü meydana gelmiş olmasına rağmen toprağın içinde yer yer, yeraltı su tabakaları bulunabilir. Bu su tabakaları, toprağa yeteri kadar nem verdiği için buralarda bitkiler yeşerip hayat bulabilir. Uçsuz bucaksız çölün ortasında bu yeşil adacık, uzaktan hurma ağaçlarından belli olur. Yolcular vahalarda dinlenecek bir gölge altı, içecek sutaze meyva bulabilirler. Eğer su kaynamıyorsa yer altındaki su tabakasına kuyular kazılır. Çıkartılan suyu arklarla dağıtarak sebze yetiştirmek mümkündür. Vahalar çöllerin tablet menzilleridir. Kervan yolları bu vahalardan geçer.